Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

29 Mart 2012 Perşembe

AŞK KALEME DEĞİNCE - X



Ömrümün ortası yok benim. Yalın yürek yaşıyorum hayatı, tıpkı yazdığım gibi.. Kuralsız, plansız.. Ama asla hedefsiz, amaçsız değil. Kendi doğrularım içerisinde kalmaya özen gösteriyorum hep.


Gecenin bir vakti, nereden estiyse birkaç günlüğüne İstanbul’ dan uzak kalmaya karar veriyorum. İyi bir fikir gibi geliyor. Dinlenirim, kendimden uzaklaşırım belki biraz diye düşünüyorum.

Sabah erken çıkacağım yola. Belki de bilinçaltımda yer eden bu fikir yüzünden, en militan uykular dadanıyor gözlerime. Ve ben teslim oluyorum.

Sabah “Rüzgar” ın sesiyle uyanıyorum. Rüzgar kim mi? Yeni misafirimiz. Bir Alman Kurdu.. Henüz çok küçük. Belki de o yüzden hiç uslu durmuyor. Afacan bir çocuk gibi..

Bahardan kalma bir hava var yine. Güneş olanca sıcaklığıyla gülümsüyor. Uyku mahmurluğundan sıyrılamamışım henüz. Yumuk yumuk gözlerim.. Bana nazire edercesine uçuşuyor bir kelebek.. Kuşlar cıvıldaşıyor.

Yüreğimdeki karakıştan bihaber ağaçlar çoktan çiçek açmış.

Atıyorum dışarı kendimi.. “Bismillah !..”

Beni götürecek otobüse biniyorum, çıkıyoruz yola.. Sefer tasına benzeyen binalar sıra sıra kayboluyor gözden. Sanki duran benim, ilerleyen onlar.. Zihnimden düşünceler, altımdan yol akıyor… İstanbul’ dan uzaklaştıkça, binalar azalıyor, gürültü azalıyor. Sessizliğin gümbürtüsü kaplıyor ortalığı ve derin bir sükût alıyor beni kollarına..

İşte o an hasret denen kor ateş, bir yıldırım gibi düşüveriyor yüreğime. Oysa ben sılama gidiyorum. Öyle ise niye bu yangın?

Bundan sonrası tufan..

Anlıyorum ki; insanın kendinden kaçışı yok. Nereye gidersen git.. Kendini de götürüyorsun. Tek çare, alıp karşına kendini konuşmak. Ve üstelik deli diyenlere aldırmadan sıkça yapmak bunu.

Yol bir yılan gibi kıvrılıp uzuyor. Şu kesik şeritler takılıyor gözüme. Nasıl da hızla görünüp kayboluyorlar.. İşaret fişeği gibi.. Bir tesbih gibi renk renk sıralanmış araçlar. Ve içlerinden insan manzaraları..

Efkarı yükünden ağır bir kamyoncu, öyle bir içiyor ki sigarasını. Dumanını ciğerlerine değil, iliklerine çekiyor belli. Kara, kuru bir adam. Avurtları çökmüş içine. Yüzü çizgi çizgi.. Kim bilir kimi düşünüyor? Kim bilir kaçıncı geçişi bu yoldan?

Gurbete mi, sılaya mı yolculuk kim bilir?

Ve bu yolda artık aşina olduğumuz gurbetçiler. Bir lokma ekmeği el kapısında aramak zorunda kalan, ömürlerini nakış nakış yollara işleyen çilekeşler. Almanya plakalı üç minibüs, görmeye alışkın olmadığımız o uzun telsiz antenleri ve tıka basa doldurdukları eşyalar ile hemen fark ediliyor.

Gülümsüyorlar. Mutlu olmalılar sılaya döndükleri için..

Ya kendi vatanında gurbeti yaşayanlar ?

Ya gurbeti yüreğinde taşıyanlar ?

Düşüncelerin anaforunda kayboluyorum. Yollar akıyor.. ben akıyorum..

Tüneldeyiz. Neredeyse üç kilometrelik uzunca bir yol. Işığı gördüğümde, bir daha asla bu tüneli kullanmamaya söz veriyorum kendime.

Öyle ya; o göğü değen çamları görmeden, sisler arasından vadiye serpilmiş köylere merhaba demeden, Bolu Dağı’ nın o ihtişamını soluklamadan seyahatin ne anlamı kalır ki?

Yollar.. İnsanlar.. Sıla… Gurbet…

Ayrılığı aklımda tutmamaya çalışıyorum. Ama beceremediğim aşikar. Karma karışığım..

Senden kaçış var belki ama…

Sensizlikten asla…

Yüreğim okyanusa düşmüş bir ceviz kabuğu, savruluyorum..

Ve uzadıkça yollar, hasretinin narında ben kavruluyorum..

Yüreğimdeki taşkın bent tanımıyor.



 Ağlıyorum doyasıya..

İnadına ağlıyorum...

Ki damlaya damlaya "GÜL" olsun...



28 Mart 2012 Çarşamba

Ç/alıntının alasınında alasıdır:)))


nında alasıdır:)))






Böylesine içten yazılan dizeleri çalmadan bende yapamadım:)
İtiraf ediyorum bende  hırsızım:)
Tüm dostlar benim sayfamda da olsun istedim.
Kopyala /Yapıştır 
SENİN SAYFANDA DA OLSUN...
Kadim Dostumuza teşekkürler,

İyiki varsın Candostum:)))

Bende Hain Katre'den yürüttüm....mucks şeker kız kardeşime♥



26 Mart 2012 Pazartesi

___Sen yüreğime düşen cemresin aşk..__

 

”KALK Gün Senindir Gün Sabredenlerindir ”
…Ve AŞK’ının Adı Hamd Olur .. Öyle KALIR !!!

 
 
Yalnızım, çok yalnızım.
- Hatırlıyor musun; “çok yakınım ben” demiştim sana, “çok yakın!” Senin sana olduğundan bile yakın. Kendi kendini çağırdığında ne kadar yakından duyuyorsan, ondan da yakınım. Kendinden bir şey istediğinde ne kadar çabuk cevap veriyorsan, bundan daha hızlıyım.
- Doğru. Sen hep yakınsın ama, nedense, ben uzaklardayım. Bana küsmüşsün sanıyorum.
- Öyleyse, secde et ve yaklaş! Alnına dokunacak yakınlığım. Aslında alnına yazılıdır yakınlığım. Araya benliğini koyduğun için, bencilliğini öne sürdüğün içindir bana uzaklığın.
- Yüzüm yok yakınında olmaya. Çok kusurluyum. Günah üstüne günah işledim. Sözüm yok sana sakladığım. Kirli dudaklarım. Yalanlar söyledim, boş sözlere değdi dilim.
- Pişmanlığını görüyorum elbet. İçindekileri yakıcı sızıları duyuyorum. Söylemek isteyip de söyleyemediklerini de özür olarak kabul ediyorum. Yüzünün kızarması bile kabulüm. Bilmiyor musun ki, bağışlamayı seviyorum ve seve seve bağışlıyorum.
- Biliyorum ama yine de unutup hata ediyorum. Gördüğünü göre göre, görmüyormuşsun gibi yaşıyorum. İşittiğini bile bile, işitmiyormuşsun gibi boş şeyler konuşuyorum. Sözümden dönüyorum yine. Utanıyorum. Bağışlar mısın sahiden?
- Dedim ya; bağışlamayı kendime ilke edindim. Hiçbir şeye mecbur olmadığım halde, merhamet etmeyi kendime kural diye yazdım. Affetmeyi her şeyin önüne koyuyorum.
- Ben seni hep yakar diye tanıyorum. Hemen kızıp gazaplandığını düşünerek, korkuyorum, titriyorum. Çarparsın diye keyfimce yaşayamıyorum. Gazabın da var senin.
- Rahmetim gazabımdan önce gelir. Kızmam bile rahmetimin hatırınadır. Ben yakmam seni. Sen ateşe atarsın kendini. Seni senden korumak içindir tehditlerim.
- Yine de korkuyorum. Çok korkuyorum.
- Defalarca ve en önce merhamet sahibi olduğumu hatırlattım sana. Her sözün başında. Her işin eşiğinde. Daha çok, hatırımı saymanı isterdim. Bir hatırlasana; bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey değildin. Eksikliğini kimsenin dert etmediği dönemlerde, seni var kılmak istedim. Kendi yokluğunu kendinin bile fark etmediği yıllarda, seni insan etmeye karar verdim. Şimdi seni en çok sevdiğini söyleyenlerce insafsızca çöpe atılabilecek biçimsiz bir et parçasıydın; sana yüz verdim. Sana yaptığım iyiliğini bilmeni istedim. Hep teşekkür etmeni bekledim.
- Çürüyecekmiş bedenim. Toprağa girecekmişim. Yüzüm eriyecekmiş. İsmim silinecekmiş. Dar bir yere bırakılıp terk edilecekmişim. Bu dehşet içinde nasıl teşekkür etmemi istersin?
- İlk söylemede, anlamamış olmanı anlayışla karşılıyorum, yine söylüyorum. Unutabileceğini bile bile yeniden hatırlatıyorum. Kolayca gözden çıkarılacak, leke diye silinebilecek, kirli ve isimsiz bir damlaydın; seni adam ettim. Yokluğunda seni yakıp yok edebileceğim halde, varlığından niye öç alayım, niye seni önemsiz sayayım? Senin varlığını herkes inkâr ederken ben inkâr etmediğim halde, seni niye unutulmuşluğa terk edeyim? Seni kendime muhatap seçecek kadar önemsediğim halde, niye kurumuş kemiklerini toprakta bırakayım? Seni hiç yoktan yarattığım halde, hiç sebepsiz var eylediğim halde, ikinci defa yaratmakta niye usanayım, niye vazgeçeyim?
- Keşke bunu daha sık hatırlatsan!
- Hatırlasana kuşluk vaktini. Her sabah uyandığında yeniden bulmuyor musun bedenini? Gözlerini açar açmaz, hatırlamıyor musun unuttuğunu kendini? Ayrıca, bir bak yeryüzünü ölümünün ardından nasıl dirilttiğime. Kurumuş çubukları, ölmüş dalları, soğumuş kökleri çiçek çiçek, rengarenk, terü taze tenlerle, sıcacık meyvelerle yeni baştan dirilttiğimi görmüyor musun bugünlerde?
- Unutmuşum, Rabbim, affedersin, çok affedersin. Sen affetmeyi çok seversin.

Senai Demirci

 

__"SEN" der ve kapı sonuna kadar açılır...__


__ 



Kendisini silemeyen Allah’ı bulamaz; kendi nefsine takılıp kalan Allah’a

ulaşamaz!..

   

 

Aşık sevdiğinin kapısını çalar, içerdeki ses "kim o!" der. Aşık: "BEN" der. İçerdeki ses: ''aşkta BEN yok'' der. Yıllar geçer sonra aşık yine aynı kapıyı çalar, içerideki yine "kim o!" der. Bu sefer aşık "SEN" der ve kapı sonuna kadar açılır...

 
 
 

YARADAN ,
rahmetini kahrından üstün saymasaydı


Ne olurdu halimiz, gözyaşı olmasaydı?

Necip Fazıl Kısakürek

 
 
 

Birgün Peygamber Efendimize sordular. Dediler ki: 
-Ya Rasûlallah kiminle oturalım? 
Buyurdu: 
-Görünüşü size Allah’ı hatırlatan, konuşması amelinizi artıran ve ilmi 
sizin ahiret iştiyakınızı artıran kimselerle oturun... 
Bunu asla ihmal etmeyin...Bırakınız ihmal savsaklamanız(hafife almanız) 
bile sizi helâke götürür.

  

 

Dokunma artık yüreğime,kalemin, kelâmından keskin nazarın uzaklığından...
Yakınlığın yakışından…Derin yaralar açan bir hezeyanın eşiğinde,
hicret izni beklerim ben,
sessizce, sabırla…

 

__Ey âşık! Neyin varsa getir...!!!__


 


Mecnun bir gün fırsat buldu, Leyla ile oturmaya muvaffak oldu. Leyla, onu sınamak için bir dilekte bulundu: 

- Ey âşık! Neyin varsa getir. 

- A ay yüzlü, dedi Mecnun, aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. Ne ciğerimde azıcık kan, ne gözümde bir nebze yaş. Aklımı yağma ettin, uykumu çaldın. Artık bir canım var, emreyle onu vereyim. 

- Ben onu senden ne vakit istesem alırım, başka neyin var, sen ondan bahset. 
Mecnun o vakit arandı, yakasında sakladığı bir iğnesi vardı, onu çıkarıp sevgiliye sundu. 

- İşte varlık aleminde sahip olduğum tek şey bu iğnedir. Bunu da neden taşıyorum bilmek istersen, çölde, ovada seni izlerken çok düşüyorum, kendimden geçiyorum; oralarda ayağıma, bedenime dikenler batıyor; bu iğneyle o dikenleri çıkarıyorum. 

- İşte bunu istiyordum ben senden. Eğer aşkında gerçek isen bu iğne nasıl layık oluyor sana? Dikeni çıkarırsan buna vefa mı derler?!


İskender Pala ~ Aşknâme

 

_Düğüm olan dil olur hep..._


 

Ey gönül, kendini vezn etmeye kantar ara bul!

Yürü git, kantarına halis olan a’yar ara bul!

Kapatırlar seni bir hâl-i haraba yalınız;
...
Ol karanlık geceler kendine bir yâr ara bul!

Saltanat mülkü konak bir gün elden gidecek

Sana bakide ev yapacak mimar arabul



Ne kötüdür insanın aklı ile yüreği arasında çaresiz kalması....
Ne kötüdür an kadar yakın bi asır kadar uzak olması..
Ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması
BEN deyip susması
SEN deyip ağlamaklı kalmasıı..!!!

 
 
 

BEN, diyip hâli anlatacak kelime bulamayışın aczine, SEN diyip dîlin tutuşması eklenince.. Düğüm olan dil olur hep...

 


__Gül__

❤❤❤ AŞK BAĞININ GÜLLERİ❤❤❤
❤❤❤█████_██_███❤❤❤❤❤
❤❤████__████_███❤❤❤❤❤
❤███____████__███❤❤❤❤❤❤ 
❤███_███___██__██❤❤❤❤❤❤
❤███__███████___███❤❤❤❤
❤❤███_████████_████❤❤❤
❤█_██_███████__████❤❤❤
❤██_____████__████❤❤❤
❤██████_____█████❤❤❤
❤❤███████__████❤❤❤
❤❤❤❤████ _██ ❤❤❤❤
❤❤❤❤❤❤❤❤❤█❤❤❤ Ne bülbül olmak kolay,
❤❤❤❤❤❤❤❤❤█❤❤❤ Ne de Gül olmak.
❤❤❤❤❤❤❤❤❤█❤❤❤ Bülbül olmayı seçtiysen,
❤❤❤❤❤❤❤❤❤█❤❤❤ Bir ömür yanacaksın.!
❤❤❤❤❤❤❤❤❤█❤❤❤❤Gül olmayı sectiysen,
❤❤❤❤❤❤❤❤❤█❤❤❤❤❤ Bir ömür solacaksın.!
❤❤❤███_█_❤❤█❤❤❤❤❤❤
❤❤█████❤█❤█❤❤❤.████❤
❤❤██████❤█.█.❤❤██████❤
❤❤❤████❤❤█❤❤█❤█████❤
❤❤❤❤██❤❤█❤█❤❤❤████❤
❤❤❤❤█❤❤█❤█❤❤❤❤███❤
❤❤❤❤❤❤❤█❤❤❤❤❤❤██❤
❤❤❤❤❤❤█❤❤❤❤❤❤❤█❤
❤❤❤❤❤█❤❤❤❤❤❤❤❤❤.

 

Gül Elinde Tutmasını Bilenindir Onu Soldurmadan Sevenindir Gerçek Seven Dikenini Gören Değil Yalnız Rengini Görmesini Bilenindir ...

 

Ömrünü geçirsede; GÜL'lerle bahçıvanlar, yeryüzünde bir GÜL'ü, diğer GÜLden daha iyi kim anlar...?
 
 

Karakter GÜL ise, şan ve şeref o GÜLÜN gölgesi gibidir; biz hep gölgeyi düşünürüz oysa gerçek olan GÜLÜN kendisidir!

 
 
 

Ellerle o zevk etti, ben ateşlere yandım,
Çektim o kadar cevr-ü cefâsın ki usandım,
Derlerdi kabul etmezdim, şimdi inandım,
Gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül...

 

YAZIM GÜL, GÜZÜM GÜL, KIŞIM GÜL.
HAYAT BANA SANKİ GÜL ORTASI.
AŞIM GÜL , İŞİM GÜL , YAŞIM GÜL.
ÖLÜM BANA SANKİ GÜL SOFRASI.
 
GÜL MASALI , GÜL GONCASI , GÜL SEVDASI.
GÜLE DAİR NE VARSATOPLAYIN BAHÇELERDEN.
GÜL PEMBESİ , GÜL DAMLASI , GÜL DUASI.
AVUÇ , AVUÇ SÜZÜLSÜN SİNELERDEN ...
 

_Gördüğün Kadar Vardım, Baktığın Yerde.._

 
_Gördüğün Kadar Vardım, Baktığın Yerde.._ 
 

Bütün Kapılarımı Kapatmaya Hazırlanıyorum Gönlümün.

Kimliğimi Hediye Edip Bu Şehre,

Her Bir Adımımda Anıları Sürükleyip Ardımdan Ve Rotamı da Ekleyip Nabzıma Gidiyorum.

Mutlu Günlerin Gelmesini Bekleyen Çehremdeki Çizgileri Siliyorum.

 Ceplerimi Dolduruyorum Yedekteki Acılarla.

Her Sabah Yüzümü Yıkadığım Tavana Asıyorum Hayallerimi.

Ansızın İçime Düştüğün Günden Beri Ayakları Burkuldu Ömrümün.

Ve Ben Her Gün Bir Daha Ölmek İçin Uyanır Oldum Uykumdan.

Paslandı Gözlerim.

Sen Kendin İçin Kal Yar Ben Senin İçin Giderim.

Bu Defa Sürgünlere Giden Yüreğime Bedenimi de Eklerim.

 

 
 
 

Bir sabah çıksam kaybolsam.Dönmesem kalsam anılarda..

Başımı koyduğum her yerde, secde edilen O'dur
Dört köşe ve altı bucakta tapılan O'dur.
Bağ-bahçe, gül-bülbül, sema, sevgili;
Bütün bunlar hep bahane; asıl maksat olan O'dur.

 
 
 

 

GEÇİLMEZ Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez; Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez. İçeride bir has oda, yeri samur döşeli; Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez. Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada, Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez. Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşam...ak ne, topyekün? Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez. Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi; Usta kaptan klavuza varılmadan geçilmez. Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhava; Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez. Geçitlerin, kilitlerin yalnız O'nda şifresi; İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez! ......

 
 
 

‎80 sene puta tapan bir kisi bir ölümüne yakın derde duşmus butun putlarina gitmiş care istemiş byok ses gelmemiş.. sonra dönmüş el açmış ya ehad demiş..... ehad olan ALLAH buyur ey kulum demiş... melekler ya rabbi o sana hic iman etmedi.. şimdi derdi çaresiz oldu da sana el açtı sen o sana bir defa ehad dedi sen buyur ya kulum dedin.. bunun hikmeti nedir... ALLAH buyurdu bende eger o putlar gibi sussaydım o putlardan ne farkım olurdu.. .... o kulum bana el actı ya ben onu bağışladım.... ALLAHU EKBER....

  

Gördüğün Kadar Vardım, Baktığın Yerde.. Dinleyebildiğin Kadar Konuştum Aslında.. Anlayabildiğin Kadar.. Anlattım Herşeyi, Şimdi Susabildiğim Kadar Susuyorum Ve Aynı Oyunu Oynuyorum.. GÖRMEDİM ''.. '' DUYMADIM ''.. '' BİLMİYORUM' '!!

  

Heyhat !...
Mum gibi erimiyorsa insan "yanıyorum" dememeli;
Yanmaktan korkuyorsa kişi "aşk kapısı"ndan girmemeli...
Ya "kor yürekli" olmalı insan 
Ya da kor barındıracak kadar "yürekli"..
 
 

Bir
sevda düşlemesi gibidir aşk !... Yanmaktır bir gülün kırmızısında... 


Türküler yakmaktır sevgiliye... Gün batımlarında tutulan sevdaları gün


doğumlarında aramanın adıdır aşk... Seherlerde bülbülün yanık 


nağmelerinde gül hasreti çekmektir...

 

Güle rengini veren, yüreğini 

 

... veren bülbül olmaktır aşk... Aşk... Kar beya...zı


vefalar saklar bağrında ama sonu "kaf" la biten, "aşk" ta kalb 


vardır... Çünkü Kaf, kalbidir aşkın... Aşkın kalbini çıkarıp aldığınızda


geriye "aş" (k) kalır, ceset kalır, madde kalır....

20 Mart 2012 Salı

( 5N 1K ----mim ) Aşk-ı Züleyha arkadaşımın benide mimlemesiyle buyrun:)))

Sevgili Aşk-ı Züleyham beni mimlemişti ( 5N 1K ) ama ben o hafta rahatsız olduğumdan yapamamıştım sonrasındada işlerden dolayı fırsat olmadı ....tamam tamam biliyorum tembel öğrenciyim sona kalıyorum hep :))))ama inanın siz dostları gerçekten çok seviyorum her ne şekilde olursa olsun kalpler bir olsun diyeyim vede başlayayım meşhur mim olayına......

Not :sayfalarınızı okuyorum uğramadığımı düşünmeyin sakın:)))

Canım arkadaşlarım ben en çok KABE'ye gitmek vede oradaki manevi duyguyu,hazzı yaşamak vede gönül aşkımla başbaşa kalmak isterim fakat benimle aynı duygular içinde olan arkadaşlarım zaten mimlerinde benimde yazacağım şeyleri yazmışlardı onların sayfasında okudum...ayrıca ben çok yer görmek isterim ama hepsini  burda belirtmeye vaktim yok:))) oyüzden ilk sırada olan gelsin......Sevgiler hepinize ♥


NE ?
(isterdim) 


Tabiki başta sakinlik doğayla içiçe huzur,adrenalin:))

 

NEREDE ? 
(olsun bu seyahat)

Saklı kent kanyonu:) Fethiye
 

NASIL ?
(olsun)

Maceralı olsun unutmam imkansız olsun anısı olsun:)yazın tatilde
 

NEDEN ?
Saklıkent

Çünkü doğayı seviyorum merak ediyorum orayı:)

 


 KİM ?
(ile beraber gitmek isterdim) 

Tabiki ailemle birlikte gitmek isterdim:))başka düşünülebilirmi?
 

Züleyham çok teşekkür ederim canısı geç oldu ama sonunda oldu yani:)))))mucksss♥

16 Mart 2012 Cuma

...Ah! Dünya yüz karası, herkesin içinde var yarası..."afg"...


 



BUGÜN CUMA!...

Yürüyorsun..telaşların omuzlarında..çalışıyorsun umutların köşe başlarında..yaşıyorsun özlemlerin yarınların ardında..gülüyorsun mutlulukların var-yok arası gidip gelmelerde..an'ın bıçak sırtında nefes alıp veriyorsun..aldığın nefes kadar umutlusun,verdiğin kadar huzurlusun.. 

Sürekli ve kalıcı sanıyorsun kendini..oysa bedenini bir andan başka bir ana taşıyamıyorsun..sonraların sonrasında hayallerin..iki dudağının arasında hayatın..alıp verdiğin nefes kadar varsın..nefesin ha bitti ha bitecek.. 

Varlığını çoğaltıyorsun kendince..biriktiriyorsun elinde olanlar bitti bitecek.. 

Kızgın bir kor gibi avucunda kaygıların..şehrin girdaplarında bir varsın bir yoksun..umut ile umutsuzluk arasında dolanıyorsun.. 

Bilmeden benliğini sivriltmişsin..farkında değilsin umutlarının hepsini cılız nabzına taşımışsın..sesin çöle düşüyor,sözün boşlukta kalıyor..huzurdan azalıyorsun her an hüsranın büyüyor.. 

Bugün CUMA!....varlığın bayramı bugün...Seni varedenin seni severek var kıldığını haykırıkıyor ezanlar..seni sevenlerin ve sevdiklerinin arasına katan rabbinin,varlığını sadece varlığını,hiç bir şeye sahip olmasanda,hiç bir albenili görüntüye sığınmasanda,hiç koşulsuz kabul ettiğinin habercisi ezanlar.. 

Dur şimdi..şimdi dur..kendini kırılgan aynalarda çoğaltmaya çalışan bencilliğini sustur..seni boş sevdaların yokuşuna süren hırsını sakinşleştir.. 

Gürültüyü kes; Secdenin sükunetine at özlemlerini.. Kıskanıpta seni güya iyliğin için bin bir cezbeyle dünyanın kuyusuna atmak isteyen,atıpta ardından kanlı gömleğine bakarak yalan yere ağlayacak sahte kardeşlerinden uzağa at kalbini ve kalıbını.. 

Bugün CUMA!... 
Dünyadan ümidini kes.. 
Sonsuzun pınarına yapıştır dudağını.. 

Senai Demirci 

 ⊹⊱♥ ✿°*”˜˜”*°•Kalbiniz Nurla Dolsun Ibadetleriniz
⊹⊱♥ ✿°*”˜˜”*°• ve Dualarınız kabul Olsun ..Cumanız Mübarek Olsun....♥

15 Mart 2012 Perşembe

AŞK KALEME DEĞİNCE - IX

 




AŞK KALEME DEĞİNCE - IX 

Uykusuzlukla savaştığım karanlık bir gecenin sonunda, yine sol yanımdaki o sızıyla merhaba diyorum yeni bir güne.

Her zamankinden daha ıssız bu gün. Şehir her zamankinden daha ayaz. Aralıyorum perdeyi korkarak, yüreğimin karasına inat, gördüğüm her yer bembeyaz. Davetsiz bir misafir gibi, sahipsiz bir hüzün çöküyor yüreğimin orta yerine sebepsiz.

Oysa benim bildiğim siyahtır hüznün rengi. Fısıldıyorum yüreğime; “beyaz murattır” diyorum. Oralı bile olmuyor. Asmış bir kere yüzünü, huysuz bir çocuk gibi. Beyaz ordular tarafından rehin alınmış sanki. Nasıl fırtına, nasıl tipi, nasıl anafor ve nasıl çaresiz…

Çıldırırdınız bilseniz…

İstemeye istemeye doğruluyorum yataktan. Dilimde dünden kalan yetim bir türkü:

Ervah-ı ezelde, levh-i kalemde
Bu benim bahtımı kara yazmışlar
Bilirim güldürmez devr-i alemde
Bir günümü yüz bin zara yazmışlar…

Her kelimesi bir kitaplık hazine olan dizeleri, mırıldanmıyor adeta gönül imbiğimden süzüp yudum yudum içiyorum. Ve her damlada kendimden geçiyorum. Bin selam gönderiyorum Sümmani Baba’ya… Ve bin rahmet..

Dem bu dem…

Neden sonra kendime geliyorum…

Yüzüme çarptığım su değil ateş sanki. Yüzümü yıkamıyorum, yakıyorum adeta. Çizgilerle bezenmiş aynada gördüğüm yüzüm. Her çizgisinde hatıralar var, her noktasında hüzün. Her çizgi bin menzil, her çizgi bir yol. Yürüyen insanlar görüyorum kol kol. Her biri bana benziyor üstelik.

Aman Yarabbi!..

Bir “ben” fazla gelirken bana, bunca “ben” ile nasıl baş ederim diye geçiriyorum içimden. Ürperiyorum, dumanlanıyor kirpiklerim…

Ve yüreğimin çeperlerinden yankılanıyor tok bir ses:

-  Aynaya değil, yüreğine b/ak!..

İrkiliyorum, ürküyorum, ters lale gibi büküyorum boynumu…

Ve
Yüreğime
B/akınca gördüğüm
Yüreğime
K/attığın kördüğüm

Ve bir damla su…
Ve bir damla ateş…

Sümmâni Baba yetişiyor imdadıma…

Olaydı dünyada ikbalim yaver
El etsem sevdiğim acep kim ever
Bilmem tecelli mi yoksa ki kader
Beni bir vefasız yare yazmışlar …

Doğrulup yeniden bakıyorum aynaya. Öyle bir ben ki gördüğüm, baştan aşağı sen.

Yüreğimin yarasına merhem diye sürüyorum yine yetim dizeleri…

Yazanlar Leyla'nın mecnun kitabın
Şu gönlümü bir kenara yazmışlar.. 

 Elhamdûlillah!.. 

Yüreğime bu ateşi düşürene…

Elhamdûlillah!.. 

Yüreğimde ki bu nehri taşırana…

 



12 Mart 2012 Pazartesi

_YÜREĞİM TUTUKLU, GÖĞSÜM KAFESTE_





YÜREĞİM TUTUKLU, GÖĞSÜM KAFESTE, TEDAVİSİ MÜMKÜN

 

OLMAYAN AMA TELAFİSİ " SEN " OLAN BİR DERDİN TAM

 

ORTASINDAYIM. ADI "AŞK"...

 
 

 

Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek; Bir muma ateş olmak mı,Yoksa yanan ateşe dokunmak mı?
İmamul Aşıkın Şemsi Tebrizi Kuddise Sirruhu.

 

  

 

Sordum, AŞK'ın sırrı nedir ? Dedi: Yâr'da yok olmaktır..


Sordum, Yârin isteği nedir ? Dedi: Samimi olmaktır..


Sordum, samimiyet nedir ? Dedi: Hep yâre bakmaktır..


Sordum, bu nasıl olacak ? Dedi: Nefsi bırakmaktır..


Sen ve Ben gafletini aşıp, "BİZ" oLanların rızkıdır AŞK.


Hz.Mevlana Celaleddin Kuddise Sirruhu.

 

 

 

 

 
 

 ‎"AŞK"


Muhabbet, hayatımızın özünü teşkil eder. Muhabbet, dostluğun

 

samimi ve katıksız halidir. Muhabbet, sevgiliye kavuşma, onun

 

güzelliğini görme heyecanı ve susuzluğu içinde bulunan kalbin

 

coşmasıdır. 

 

İnsanda, muhabbet merkezi kalptir. Kalbin muhabbet duyacağı

 

gerçek maşuk ise ancak Allahu Teâlâ’dır. Fakat kalp, muhabbetin

 

bu zirve noktasına bir anda yükselemez. O yüce makama çıkmak

 

için, sevilen diğer varlıklar birer merdiven mesabesindedir.

 

Bunlara duyulan muhabbet, kalbin hakiki sevgiye hazırlanması

 

istikametinde olan sevgilerdir. Muhabbet, zahmetleri rahmete

 

inkılâb ettiren sihirli bir rol oynar. Sevilen kişinin hareketleri,

 

sevene ağır gelmez, bilakis kolay gelir.


Aşk ise, ezelin hatırasıyla başlayarak varlığın bilincine doğru

 

yürüyen bir yoldur. Yaratılışın sırrı ve çözüm önerisidir. Kainatın

 

ve onun efendisinin varlık nedenidir.


Aşk, tohumu gönülde ekilen ve sonra bütün bedeni kaplayan bir

 

sarmaşık, bütün tecellileri kuşatan bir canlılıktır. İçine

 

girildiğinde çıkılmak istenmeyen bir dünya gibidir. Hepimizin

 

yüreğinde olan bir tohumdur aşk. Bu tohum, eğer uygun ortam,

 

zaman ve besin bulursa patlar, çiçek açar. Aşık olduğunda

 

insanın yüreğine bir ateş düşer. Eğer yüreğindeki tohum,

 

mevsimlik bir çiçek olarak açmışsa, ömrü kısadır. Ama bir

 

çınarsa, yürekte köklenen; yıllarca dimdik ayakta kalır. Eğer,

 

insan, hormonlarıyla düşünüyorsa o, aşk değildir ve onunla hiçbir

 

şey paylaşılamaz.

 

Aşk bahçesine girmek için gerekli olan yol azığı ise “acı”dır.

 

Bence aşkı tanımlayacak en güzel kelime “acı”dır. Eğer acıyı

 

tatmıyorsa, o, aşk değildir.

 

Aşkı ayırt eden bir şey de insanın duygularına hakim

 

olamayışıdır. İnsan duygularına hakim olabiliyorsa, o, aşk

 

değildir.


Aşkın ilk mertebesi sevgidir. İkinci mertebesi sarhoşluk ve kalp

 

mestliğidir. Üçüncü mertebesi ayrılık, özlem ve hasrettir.

 

Dördüncü mertebesi elem ve acıdır. Beşinci mertebesi feryat ve

 

mecnunluktur. Altıncı mertebesi ise mutluluktur.


Her gönül bir tek sevgiliye müştâktır aslında. Ne var ki, kıblesi

 

yanlıştır. Bulduğunu sandığı şey, gerçekte aradığı değildir. 


Kimisi bir gözleri âhûya zebûn, Kimisi bir gülyüzlü güzele meftun,

 

Kimisi de bir ceylan bakışlıya mecnundur. Bazısı dünyanın

 

alâyişine kanmış, Bazısı mâl u mülke aldanmış, Bazısı da hayal

 

âlemini, gerçek sanmıştır… Oysa her birisi, bir tek sevgili

 

tarafından sınanmıştır. ! 


Hülâsâ Aşk da O, Âşık da O, Maşuk da O’dur. 

 

Ve her vücudun cânı “AşK”tır...


( " AŞK İLE YARATILDIK. KURANİ VE SÜNNETİ ADALET İLE

 

ZIRHLANDIK. ÖZGÜRLÜGE BOYANDIK. KALP ALLAH'IN EVİDİR

 

UNUTMA..! DOĞRULUKTAN VE İYİLİKTEN ASLA AYRILMA. İNSAN

 

BEDENSEL İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAK İÇİN YARATILMADI. BU

 

AKIL BU KALP BOŞ YERE VERİLMEDİ..! AKIL, RUH VE SEVGİ İLE

 

ALLAH TEALA'YI BUL. DÜNYADA CEMALULLAHI, KALP GÖZÜN

 

İLE SEYRET. " )

 

 

 Aşkına dalmışım ben, nasihat neye yarar?


Zehir içmişim ben; şeker neye yarar?


Benim için: “Ayağına zincir vurunuz!” diyorlar.


Divane olan gönüldür, ayağıma zincir vurmak neye yarar.?



Hz. Pir Mevlana (k.s.)