Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Dua Ayı Ramazan

 
 
Dua Ayı Ramazan
Dua her zaman mü`minin dayanıp güveneceği bir esastır. Hayatının her safhasında duaya sarılıp İlahi rahmete iltica etmek, mü`mini diğer insanlardan ayıran belli başlı vasıflardan biridir. Mü`min duayı hayatının her anına sindirmiştir. Günde beş vakit kıldığı namazın manası “duâ”dır.Akşam yatarken, sabah kalkarken, yemek öncesinde ve sonrasında, evden çıkarken, dostuyla el sıkışırken, kısacası bütün hal ve hareketlerinde dua, mü`minin vazgeçilmez bir alışkanlığ…
ı halindedir. Bu alışkanlık, kaynağını Resulullahın sünnetinde bulur. Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam her halinde ve hareketinde dua eder, mü`minlerin de dua etmesini emrederdi. Çünkü dua onu Rabbine yakınlaştıran bir vasıtadır.

Duayı bir esas olarak benimseyen mü`min nimet ve bolluk anlarında Rabbini hatırlayıp şükran hisleriyle dolduğu ve bunu hamdleriyle dile getirdiği gibi, darlık ve sıkıntı zamanlarında da Rabbine sığınıp sadece Ondan yardım ister. Çünkü dua kulluğun değişmez bir vasfı ve ayrılmaz bir parçasıdır.

Cenab-ı Hak da mü`min kullarının her zaman Kendisine dua etmesini istemektedir:
“Ey Habibim, kullarım Beni sana sorarlarsa haber ver kî: İşte Ben muhakkak yakınımdır. Onlardan biri dua edince, muhakkak duasına icabet ederim. O halde onlar da Benim davetime itaatle icabet ve Bana imanda devam etsinler. Ta ki, doğru yola ulaşmış olsunlar.”1

Bu, her zaman için böyledir. Ama bazı vakitler vardır ki, o vakitlerde yapılan dualar diğer zamanlarda yapılanlara nisbetle kabule daha yakındır. Bu mübarek vakitler arasında seher vakitleri, Cuma günlerinin belli bir saati, kandil geceleri ve bilhassa Kadir Gecesi, Ramazan`lar ilk sırada yer alır. Çok sayıdaki hadis-i şeriflerde bununla alakalı sayısız müjdeler vardır.

Bunlara göre, böyle vakitlerde İlahi rahmet coşmakta, hem de mü`min duanın makbuliyeti için gerekli olan ihlas ve hakiki kulluk tavrını gereken şekilde yaşayarak Cenab-ı Hak nezdinde makbul bir kul haline gelmektedir.

Hadis-i şerifte bu manaya dikkat çekilir ve mü`minler duaya teşvik edilirler:
“Ramazan`ın ilk gecesinde Cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tevbesini kabul buyursun. Dua eden yok mu? Cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? isteği hemen karşılansın.”2

Bir hadis-i şeriflerinde oruçluyu, duası reddedilmeyecek üç kişi arasında zikreden Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyururlar:
“Üç kişinin duası geri çevrilmez: Adaletle hükmeden hakimin, iftar edinceye kadar oruçlunun ve mazlumun. “3

İslâm`ın diğer meselelerinde olduğu gibi, bu hususta da en güzel örnekleri kendi mübarek hayatlarında yaşayan Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, Ramazan ayında her türlü ibadet ve dualarını fazlalaştırırlardı. Ayrıca etrafındaki mü`minlere de ikram ve hasenatta bulunmak suretiyle onların da bol bol dua etmelerine vesile olurlardı.

Baştan sona İlahi rahmet tecellilerine sahne olan Ramazan`da iftar vakitlerinin ayrı bir feyzi ve kıymeti vardır. Bu müstesna vaktin dualar açısından taşıdığı ehemmiyeti Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle ifade buyururlar:
“Oruçlunun iftar vaktindeki duası reddedilmez.”4

Abdullah bin Ömer`in (r.a.) rivayetine göre Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, iftar vakitlerinde şu duayı sık sık tekrar ederlerdi:
“Ya Rabbi, her şeyi kuşatan rahmetinin hakkı için beni af ve mağfiret eyle.”5

Hatasızlığı ve günahlardan korunmuş olmasıyla bilinen Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselamın bu duasında, ümmetine bir irşad ve örnek gösterme manası vardır.

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu şekilde dua etmek suretiyle, mü`minlere iftar vakitlerinin feyiz ve bereketinden istifade etmenin en güzel yollarından birini göstermiş ve iftar vaktinin istiğfarla değerlendirilmesinin ehemmiyetine dikkat çekmiş olmaktadır.

İşte böyle iftarlarda ve seher vakitlerinde dergah-ı İlahiye gönderilen ihlaslı dua ve istiğfarlar sayesindedir ki, mü`minler Ramazan ayının sonunda günahlarından arınmış, ter temiz bir ruh ve maneviyata sahip olmaktadırlar.

Bu bakımdan, şuurlu bir mü`min, içinde yüzdüğü bu eşsiz fırsatlar denizinden azami derecede istifade etmeye çalışır. Tevbelerin en ziyade kabul edilip günahların en fazla affolunduğu ve dileklerin en yüksek nisbette kabul edildiği bu mübarek ayda her vesile ile Cenab-ı Hakka iltica eder.

Rahmet deryasının taştığı Ramazan ayı boyunca en güzel duaları okur; salavat ve münacatları fırsat buldukça tekrar eder; Kur`ân`dan ve hadislerden alınan kıymetli dualara yapışarak Allah`a biraz daha yakınlaşmaya çalışır.

1- Bakara Suresi, 186.
2- Müsned, 4:22.
3- İbni Mâce, Siyam:,48.
4- Tirmizi,Daavat,129.
5- İbni Mâce, Sıyam,48.

Ey bizim Rabbimiz…

  
Bismillahirrahmanirrahim.
” Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.”
Sadakallahulazim
Bakara Suresi  / 128

Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik…

  

Bismillahirrahmanirrahim
“Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber yaz.”
Sadakallahulazim
{Al-i İmran Suresi – 3:53}

7 Ağustos 2012 Salı

Kur`an Ayı Ramazan…



  


Kur`an Ayı Ramazan
Mü`minlerin ibadet manzumesi içinde Kur`ân`ın yeri hemen hemen en başta gelir. Her kıldığımız namazda, her yaptığımız duada Kur`ân`dan iktibaslar vardır. Bunun içindir ki, Kur`ân mü`minler için aynı zamanda bir “dua ve zikir kitabı”dır.
Yeryüzünde, okunmasıyla her harfine en az on sevap yazılan ikinci bir kitap yoktur. Bu sebeple, mü`min her gün mutlaka Kur`ân`dan nasibini almal…

ıdır. Kur`ân`ı sadece ibadet ve dua olarak değil, aynı zamanda bir feyiz ve ilham kaynağı olarak okumak gerektir.
Kur`ân, lâfız olarak sonsuz sevap meyveleri verdiği gibi, mânâ ve fikir olarak da eşsiz bir İlham kaynağıdır, Milyonlarca hakikat araştırıcısına ve müfessire ilham ve feyiz veren Kur`ân, sayısız İslâmî kitapların meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu bakımdan Kur`ân`ı okurken hakikatlerini de düşünmeye, tefekkür etmeye çalışmalıyız.

Kur`ân`ı okumak, onu tefekkür etmeyi, onunla ahlâklanıp, onunla yaşamayı gerektirir. Bu da ancak ondaki yüksek hakikatleri fikir ve beynimizle alıp ruhumuza sindirmekle mümkün olur.
Hakikatin en mükemmel ifadesi olan Kur`ân, akıl ve kalblere ebedî saadet rehberidir. Ne kadar üzerinde düşünülse, derinlemesine tefekkür edilse o kadar çok fikir meyveleri verir.
Ibn-İ Mes`ud der ki: “Kur`ân`ı deşiniz, çünkü evvelinin ve ahirinin (öncekilerin ve sonrakilerin) ilimleri ondadır.”

Bu ifade bizi Kur`ân`ın, derinliğine bir nihayet bulunmayan hazinesine götürmektedir. Büyük hazinelere ulaşmak sabırla çalışıp toprağı deşmekle mümkün olur. Kur`ân`daki yüksek fikir ve düşünce hazinelerine de ancak böylesine devamlı ve büyük düşünce gayretleriyle ulaşılabilir.
Kur`ân defalarca okunsa, değil bıkkınlık vermek, aksine ruhlarda taze bir şevk ve heyecan uyandırır. Kur`ân okuyanlar, bizzat bu gerçeği kendi ruhlarında duyarlar. Bu mânâda da Kur`ân`ın tükenmez bir hazine olduğunu görürler.

Evet, mânâ olarak da Kur`ân, devamlı yenilenmekte olan canlı bir organizmayı andırır. Her okunduğunda insan zihnine ayrı ve yepyeni tefekkür ufuklarını açar.

Kur`ân ve derecesine göre ondan ilham alan kitaplar da böyledir. Kur`ân ve onun yüce hakikatleri de her okunduğunda, üzerinde her tefekkür edildiğinde çiçek açan, meyve veren, insan beynine taze fikir tomurcukları sunan bir ağaçtır. Böylece fikri ve beyni, ruh ve kalbi devamlı besler ve kuvvetlendirir. Bu sır içindir ki, Hz. Ali (r.a.) “Kur`ân okumak insan zekâsına kuvvet verir” demiştir.2

Kur`ân okumanın fazilet ve üstünlüklerini saymakla bitiremeyiz. Şu kadarını ifade edelim ki, Allah`a ve Resulüne en hoş gelen, memnun ve mesrur eden şey, “güzel sesle” Kur`ân okumak ve üzerinde düşünmektir. Bir hadiste şöyle buyurulur:

“Cenab-ı Hak Kur`ân okuyucusunu, güzel sesli bir cariyesinin şarkısını dinleyen kimseden daha fazla kulak verip dinler.”3

Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam da bir gece Âişe validemizi (r.a.) bekliyordu. Fakat Hz. Âişe`nin gelmesi gecikmişti. Âişe validemiz Resulullahın huzuruna girdiklerinde,
“Seni geciktiren şey nedir?” diye sordular.
Hz. Âişe,
“Yâ Resulallah! Ben birinin Kur`ân okuyuşunu dinlemeye takıldım, ondan daha güzelini hiç duymadım” dedi.

Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Âişe ile birlikte kalkıp gitti, o zâtı uzun uzun dinledi. Sonra memnun ve mesrur bir şekilde döndüğünde “Bu okuyan Ebû Huzâfe`nin azatlısı Sâlim`dir. Ümmetimden bunun gibilerini yaratan Allah`a hamdolsun” buyurdu.4

Bu hadis-i şeriflerden de anlaşılıyor ki, Kur`ân`ı güzel sesle ve şânına lâyık bir şekilde, mânâsına dalarak okumak, ondan büyük istifadelere vesiledir.

Kur`ân kâinat kitabıdır. O, kâinatı bir mescit hükmüne getirmiş ve âyetleriyle varlıkları devamlı zikreden bir canlı gibi takdim etmektedir. Âdeta âyetler ellerine aldıkları tevhid çekiçlerini bazan semânın yüzündeki bir yıldıza, bazan bir zerreye değdirmekte, böylece tevhidi ilân etmekte, Allah`ın yüce kudret ve rahmetini zihinlere ve kalblere telkin etmektedir:
“Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah`a gizli kalmaz. Sizlere rahimlerde dilediği gibi şekil veren Odur” gibi âyetler hep tevhidin küçük ve büyük dairelerdeki ilânından ibarettir.
Kur`ân`ı dinleyen ruhanîler de büyük sevinç ve memnuniyet duyarlar. Melekler, okunan Kur`ân`la gökten iner, etrafında adetâ pervane gibi dönerler.6

Şu halde Allah`ı, Resulünü ve meleklerini memnun etmek ve dünyamızı nurlandırmak istiyorsak Kur`ân`ı lâyıkıyla okumalı ve onun hakikatlerjyle feyizlenmeliyiz.

Mü`minlere rahmet ve şifa hazinesi, ebedî hidâyet vesilesi olan Kur`ân`ı ne kadar çok okur ve üzerinde tefekkür edersek, o nisbette hazineden istifademiz artacaktır.

İbni Mes`ud`un ifade ettiği gibi, Kur`ân`ı okurken bir hazine araştırıcısı gibi mânâlarını deşmeye gayret etmeliyiz.

Kaynaklar:
1- İhyâu Ulûmuddin, 2:14,78.
2- A.g.e.
3- İbni Mâce, İkametüssalât,76.
4- A.g.e.
6- Al-i İmrân Sûresi,5.
7- Müslim, Salâtü`l-Müsâfirîn 242.


3 Ağustos 2012 Cuma

…Allah derim baska hiç bir sey demem…Hayırlı Cumalar♥


…Allah derim baska hiç bir sey demem…
Sahip olduklarınızın sizin olduğunu düşünüyorsanız muhtaçsınız demektir.
Varlık içinde yokluğu görmemişseniz, yoksulsunuz demektir.
Cesaret,Allah’tan korkmaktır; korkmuyorsanız korkaksınız demektir.
Kelimeler kalbinde hikmetler taşır, hikmeti görmüyorsanız cahilsiniz demektir.
İnfak etmek, azametle bilinir;vermeye güç yetirirken veremiyorsanız âcizsiniz demektir.
Ama bir ömrün kavşağında durup geçmişe set çekebiliyorsanız cesursunuz demektir.
Sebeplerin ardındaki sebebi, her şeyin üstündeki müsebbibi arıyorsanız ârifsiniz demektir.
Vazgeçilmez olan için kendinizden bile vazgeçtiğinizde hazırsınız demektir. Ve bir gün her şeyiniz hiçbir şey olduğunda,gemileri yakmak için imkansızı düşlerken…
ALLAH SİZE YETER…
Doğumla ölüm arasında, gecenin karanlığında, bir şafak aydınlığında,
dört mevsim yedi iklimde…
ALLAH BİZE YETER …
İhtiyacı yaratan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, lütfeden, ihsân eden
ALLAH BİZE YETER…
Kimsesiz kaldığımızda, mutluluğumuz alındığında ellerimizden,yalnız bırakıldığımızda, suçlandığımızda, kınandığımızda; bir seccadenin şefkatinde dualar kalbimize deyip geçerken, dil ile ikrar edilen kalp ile tasdik olunduğunda…
ALLAH BİZE YETER…
Kalbimiz ağrıdığında, dilimiz dolandığında, omuzlarımızın üzerinizdeki yükün altında ezilirken; sevilmediğimizde,anılmadığımızda …
Yorulduğumuz zaman, direnmekten vazgeçmeyi düşündüğümüzde,hata ettiğimizde günahın pişmanlığıyla tükenirken…
Velhasıl yandığımız zaman zulmetin alevinde,ateşi serin ve selametli kılan
ALLAH BİZE YETER…
Duanın gücünü anlayıp yalnız O’ndan istediğimizde, O’na güvendiğimizde, O’ndan başka hiçbir şeyimiz kalmadığında…
ALLAH BİZE YETER…
O, ne güzel bir vekil,ne güzel bir dost, ne güzel bir yardımcıdır.
“Ey Rabbimiz, Bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır…”
La Edri