Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

27 Mart 2014 Perşembe

Başka çaren yok yüreğim...

  


Sen kasırgalara dayanmışsın, rüzgârla mı yıkılacaksın

. Başka çaren yok yüreğim, dosta düşmana karşı ayakta

 kalacaksın...

- Can Yücel

21 Mart 2014 Cuma

İstanbul'um ♥

SEN İRAN OL....Cemal SAFİ

 


SEN İRAN OL

Sarhoşunum, nasıl ayık kalayım?
Aşk şarabın doldu gönül testime.
Sen İran ol, ben de şahın olayım;
Varsın Sultan Selim gelsin üstüme...

Öyle bir güç var ki aşkın verdiği,
Deryada damladır aklın erdiği.
Perilerin, meleklerin, gerdiği,
Sipersin, kanatsın, kolsun üstüme...

Ali’ nin kılıcı elimde aşkın,
Veli’nin duası dilimde aşkın.
Durmasın karşıma çıkacak şaşkın;
Tekmil orduların salsın üstüme...

Yad el dokunursa kaşına senin,
Ölürüm çıkamam karşına senin.
Zarar getirirsem taşına senin;
Yezid’in vebâli kalsın üstüme...
Cemal SAFİ


20 Mart 2014 Perşembe

HAYAT HIZLA AKIP GİDER KOŞSANDA TUTAMAZSIN

 



Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın.

Üzenlerin üzüldüğü vakitte gelir...




Artık ben de sıkıldım güçlü görünmekten, 
İçim düğüm düğümken başka düğümleri çözmekten... 
Herkese yetişmekten ama hep kendime geç kalmaktan... 
Eskiden olsa bir şekilde yakasından tutardım hayatın, 
Ama şimdi tutunduğum her hayat elimde kalıyor... 
Ya benim gücüm tükenmiş, ya da hayatın karşıma çıkardığı yürekler çok acımasız... 
Haketmeyenler en konforlu kalplerde sefalarını sürerken, 
Nedense ben hep iyi halden tahliye ediliyorum yüreklerden...

Nazım Hikmet Ran

IŞKLAR SÖNDÜĞÜNDE ELİNİZDE KALAN DOSTLARINIZA SIKI SARILIN .!

  


IŞKLAR SÖNDÜĞÜNDE ELİNİZDE KALAN DOSTLARINIZA SIKI SARILIN .!
ONLAR ALLAH C C HEDİYESİDİR SİZLERE .
GİDENE SAKIN CANINIZI SIKMAYIN , ONLAR HİÇ GELMEMİŞ OLANLAR , GÖLGEDİR SADECE .!

Ey kıblesine aşk düşürdüğüm sevda sözcüğüm! Kerem eyle,demlensin içimde mahzun suretin…//

 





Çok üşüyorum dedim, Dur üstüme birşey alıp geleyim, dedi. Nasıl yani, üşüyen benim ama, dedim. Tamam işte, içimdesin ya, dedi ve ısındım!

Şems-i Tebrizi





Otunu, suyunu bilmediğin gönüllerde koyun gütme, yoksa, kaçırcağın keçilere çobanlık yapamazsın! Şems-i Tebrizi

  

Bir Şems arıyorum derdime; ama kendime Mevlana değilim..
"Bir Mevlana bulayım" dedim, taşkın gönlüme; ama geceye Şems değilim...

Aşkın ateşiyle baygın düştüm de ayıkamadım Ey Sevgilim.! Çarpın zemzemi yüzüme, nerde ARAFAT'ım benim..?

Beden bakımından ondan uzağız amma; cansız bedensiz ikimiz de bir nuruz; İster onu gör, ister beni... Ey arayan kişi! Ben oyum, o da ben” Hz.Mevlana..

 




 EY SEVGİLİ .....
AŞK.la .Eğer hala kızıyorsan,
kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir.
Eğer hala kırılıyorsan, 
gönül evinin tuğlaları pekişmemiş demektir.
Eğer hala kınıyorsan, 
düşüncelerin yeterince berraklaşmamış demektir.
Eğer hala karşılıksız sevmiyor 
ve sevginde ayrım yapıyorsan, 
hala akıl ve mantığını kullanıyor, 
içindeki sevginin yoğunlaşmasına engel oluyorsun demektir.
Eğer hala BEN demekten vazgeçmiyorsan,
dizginlerin hala nefsinin elinde 
ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir.
Eğer hala mûsibetlere yana yana üzülüyorsan,
gerçeği bilmiyorsun demektir.
Ve eğer hala .şikayet' ediyorsan, 
hakikati göremiyorsun demektir!..

Şems-i Tebrizi.

Allahümme Salli âlâ Seyyidina Muhammedin ve âlâ Âli seyyidina Muhammed ♥

  

 Allahümme Salli âlâ Seyyidina Muhammedin ve âlâ Âli 

seyyidina Muhammed 


Sevgiliye uzak yoktur...gönlünün pınarlarında yaşar sevgili mekanı dünya değildir mekanı yürektir..._
öyleyse sevgilide asla uzakta değildir.....
__Sevgilinin olduğu yere bazen insan kendi bile gidemez...sevda sonsuzluktur...

Eeeee,si Öyle Be Hayat... Senin İçinde Yuvarlanıp Gidiyoruz... Sayende Bazen Ağlıyor Bazen Gülüyoruz... Durup Durup Kendimize Sorular Soruyoruz , Cevabını Bilsekte Bilmemezliğe Veriyoruz.... Sen Nasılsın Be Hayat...? Varmı Bize Oynayacağın Yeni Bir Oyun....Varmı Bize Gösterecek Başka Bir Yolun... Yada Sen Söyle Ne Zaman Gelecek Senin Sonun . . . !








Suskunluğun Misafiri Olmaktan Haz Alıyor ''YÜREĞİM''... Musalla Taşındaki ''CESEDİN'' Suskunluğu Kadar Suskunum...
Konuşmalara ''KÜSTÜM'' Gemilerim Artık Kendime ''YOL''
Alıyor... Her Zaman Her Yerde Her İstenileni Anlatamıyorum... Kime...Neyi...Nasıl İspatlayacaksın... O Halde Suskunluğun Elini Tutuyorum... Merhem Tutmaz Öyle ''YARALARIM'' Var ki... ''KONUŞAMIYORUM İÇİME ATIP SUSUYORUM''...



19 Mart 2014 Çarşamba

Evet :)

  



Bizim bütün sermayemiz acizliğimiz,fakirliğimizdir.Dualarımız, ibadetlerimiz de sadece birer talep,birer istek,birer arzuhalden ibarettir.

 



''..Sevap için çalış, yorul ki, günah işlemeye dermanın

 kalmasın..." 

Mahmud Es'ad Coşan r.a

Bismillahirrahmanirrahim Cenab-ı Hak (c.c), Kasas Suresi 83. ayetinde mealen şöyle buyuruyor: İşte âhiret yurdu! (Biz) onu yeryüzünde büyüklenmeyi ve fesâdı istemeyenlere veririz. (Güzel) âkıbet ise, takvâ sâhiblerinindir.

 



Berâ (radıyallâhuanh) anlatıyor: 
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah ve melekleri namazda birinci safa rahmet ederler. Müezzin sesinin ulaştığı yere kadar mağfiret görür. Yaş ve kuru her ne, sesini işitirse, onu tasdik eder. Ona, beraberinde namaz kılanların ecrinin bir misli verilir."

[Nesâî, Ezân 14]

Rabbim! İlme âşık, amele sadık, ihlasa daim eyle! Hâlis niyet, sâfi kalp, kâmil iman sahibi eyle! Kula kul değil, Kendine abd eyle! Amin.

 


Güzeli Seven Rabbim ! 
Güzeli seven Rabbim, benim içimi nurlarınla güzelleştir…
İçimin güzelliğiyle davranışlarım nurlansın!…
Gözlerimin bakışında Sen olmalı, kirpiğimin ucundaki damlada Sen parlamalısın!…
Yollarım Sana gelmeli hep! 
... Senin için koşmalıyım,Senin yolunda…
Affetmeyi seven Rabbim, affedilmenin huzurunu yaşattır bana… Günahkar kulunun tek tesellisi; Sen’in huzurunda af dilerken, süzülen gözyaşlarıdır…
Bunca günahıma rağmen, beni bir nebze rahatlatan; tövbe etmeyi nasip eden Rabbimin, kullarını affetmeyi sevmesidir…
Senden koparma beni! 
Sensiz bırakma kalbimi… 
Senden uzak kalınca; öyle aciz, öyle çaresizim ki…
Sen inleyken huzurum dorukta; sanki her şey, her güzel şey benim, tüm mutluluklar benimle…
Dünyanın tüm çiçeklerini koklasam, Sana dua ederkenki huzuru yine bulamam…
En güzel sözleri kullansamSenin için, hep Seni söylesem konuştuğumda;
Seni anlatmaya yine doyamam!
Dostlarını sevsem; kalplerinde Sen yaşıyorsun diye…
Tüm yarattıklarına ibretle baksam;Seni hatırlatıyor diye…
İçimdeki sevgiye dair ne varsa yapsam; Seni sevmeye yine doyamam!
Yüzüm olmasa da.. 
Vurur da geçer gönlüme hep, ezici pişmanlıklar..
Açılır ellerim duâya dururum…!
Bir halsizlik, bir ürkeklik, bir mahçupluk içindeyim
Susarım, sadece Sana’dır (c.c.) bükük boynum…
...Bakamam semâna,na’dır (c.c.) 
Utanıyorum…
Ne büyük bir ateştir ki bu,

Hadsiz yanıyorum…
Avuçlarımda gül birikmişti Sen’i (c.c.) sevince,
Şimdi dikenlere döndüler günahlarımla,
Kanıyorum…
Sızlanırım hep, ağlarım günahlarıma
Pişmanım bütün yaptıklarıma
Yüzüm yok belki ama
Yok ki başka bir yer gideyim
Yüzüm olmasa da geldim kapına
Ey Rabbim(c.c.)!
Hükmedip cehennemine atarsan,
Rab (c.c.) Sen’sin, hakkındır…
Lütfedip Rahmetine sararsan,
Rahman (c.c.) Sen’sin şanındır…Ve bu son demde,
Yüzsüzüm, ama yine de kapına geldim…
Güçsüzüm, ateşin sinede affına geldim…af ya RABBİM affına geldim... 
Bizleri Affeyle Rabbim.. AMİN............

La Edri

BAHAR..! Her inişin bir çıkışı var.. Kışlar çetin geçse de sonu illaki BAHAR..!

    


" Herkes dışını süslerken, sen içini,kalbini süsle. Herkes başkasının ayıbını araştırırken,sen kendi ayıplarınla meşgul ol!"

 Hz.Mevlana

"Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahmân'a teslim eyledim, gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcûdâtı umumen isterim."

Fotoğraf: "Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahmân'a teslim eyledim, gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcûdâtı umumen isterim." 

O Bâkîdir. 

O, hükümleri hikmetli olandır; biz Onun hükmünün kabzasındayız. 

O, Hakem ve Adl'dir; yer ve gök yalnız Onundur. 

O, mülkündeki gizlilik ve gaybları bilendir. 

O, Kâdir ve Kayyûm'dur; Arş ve yer Onundur. 

O, san'atındaki meziyet ve nakışlar latîf olandır. 

O, Fâtır ve Vedûd'dur; güzellik ve kıymet Onundur. 

O, yaratıklarındaki aynaları ve şuûnâtı büyük olandır. 

O, Melik ve Kuddûs'tür; izzet ve kibriyâ Onundur. 

O, mahlûkatı emsalsiz güzellikte olandır; biz Onun san'atının nakışlarındanız. 

O, Dâim ve Bâkî'dir; saltanat ve bekâ ona mahsustur. 

O, ihsanları cömertçe olandır; biz Onun misafir kafilesindeniz. 

O, Rezzâk ve Kâfî'dir; hamd ve senâ Ona mahsustur. 

O, hediyeleri güzel olandır; biz Onun ilminin dokumasının eseriyiz. 

O, her şeye bedel yeten Yaratıcıdır; cömertlik ve ihsanlar Ona mahsustur. 

O, şikâyet ve yakınmaları ile mahlûkatının duâlarını çok iyi duyandır. 

O, şifâ veren Merhametkârdır; şükür ve senâ Ona mahsustur. 

O, kusurları ve kullarının günahlarını bağışlayandır. 

O, merhametli olan Gaffâr'dır; af ve hoşnutluk Ona mahsustur. 

Bediüzzaman Said Nursi 



"Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahmân'a teslim eyledim, gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcûdâtı umumen isterim." 

O Bâkîdir. 

O, hükümleri hikmetli olandır; biz Onun hükmünün kabzasındayız. 

O, Hakem ve Adl'dir; yer ve gök yalnız Onundur. 

O, mülkündeki gizlilik ve gaybları bilendir. 

O, Kâdir ve Kayyûm'dur; Arş ve yer Onundur.

O, san'atındaki meziyet ve nakışlar latîf olandır.

O, Fâtır ve Vedûd'dur; güzellik ve kıymet Onundur.

O, yaratıklarındaki aynaları ve şuûnâtı büyük olandır.

O, Melik ve Kuddûs'tür; izzet ve kibriyâ Onundur.

O, mahlûkatı emsalsiz güzellikte olandır; biz Onun san'atının nakışlarındanız.

O, Dâim ve Bâkî'dir; saltanat ve bekâ ona mahsustur.

O, ihsanları cömertçe olandır; biz Onun misafir kafilesindeniz.

O, Rezzâk ve Kâfî'dir; hamd ve senâ Ona mahsustur.

O, hediyeleri güzel olandır; biz Onun ilminin dokumasının eseriyiz.

O, her şeye bedel yeten Yaratıcıdır; cömertlik ve ihsanlar Ona mahsustur.

O, şikâyet ve yakınmaları ile mahlûkatının duâlarını çok iyi duyandır.

O, şifâ veren Merhametkârdır; şükür ve senâ Ona mahsustur.

O, kusurları ve kullarının günahlarını bağışlayandır.

O, merhametli olan Gaffâr'dır; af ve hoşnutluk Ona mahsustur.

Bediüzzaman Said Nursi

18 Mart 2014 Salı

Ömrümsün... ♥

 



Senden Tek Dileğim Var, Özel İmtiyaz Değil,
Kulun Başka Bir Kula İbadeti Farz Değil,
Haşa ! Yaratan Gibi Beş Vakit Namaz Değil,
Senden Sadece Beni Sevmeni İstiyorum ..

Cemâl SÂFİ


KAİNATIN ULU İMPARATORU






KAİNATIN ULU İMPARATORU

Cemâline sığındım haşmet’i celâlinden
Sana meftun gönlümü fani sevdadan koru
Nar’ı hicranla yandım memnu aşk melâlinden
Son olsun KAİNATIN ULU İMPARATORU

Şahadet ederim ki tek ALLAH sın ilâh yok
Son resûlün Muhammet, cevaplandı ilk soru
Kabir azabı verme,sevap cüz’i, günah çok
Gaffarsın KAİNATIN ULU İMPARATORU

Sana ait evrenin bu muhteşem imarı
Sema eder yıldızlar senin emrine doğru
Sen sonsuz semavatın sırlarının mimarı
Ahatsın KAİNATIN ULU İMPARATORU

Günde bilmem kaç bin kez tıklattırıp durursun
Sol göğsüme koyduğun yürek denen motoru
Ezel sen çalıştırdın ebed sen durdurursun
Amenna KAİNATIN ULU İMPARATORU

Ayın, yıdızın şavkı güneşin aks imidir?
O senin ol dediğin vaktin ilahi nuru
Bu benim inanışım, yanlış mı?aksi midir?
Ne dersin KAİNATIN ULU İMPARATORU

Kıyamete yaklaştık güya ayı keşfettik
Tam kırk milyon metreymiş ölçmüşler ekvatoru
Özenip bezediğin bir cihanı mahvettik!
Sabrettin KAİNATIN ULU İMPARATORU

Varlığını tartıştı; Firavun, Mûsa ile
Rüsva ettin elçine diklenen diktatörü
Koca deniz ikiye bölündü asa ile
Hükmettin KAİNATIN ULU İMPARATORU

Nemrut ki ateşlere atmıştı İbrahim’i
Gülizara döndürdün yanardağ gibi koru
Habibinden öğrendik biz RAHMAN’I RAHİM’İ
O sensin KAİNATIN ULU İMPARATORU

Kim hamile bıraktı Meryem adlı nisayı!
Âmâya göz, ölüye can bahşeden doktoru!
Kim vahdetti Ahmet’i müjdeleyen İsa yı
Sensin sen KAİNATIN ULU İMPARATORU

Bir ömür eziyetten işkenceden yorucu
Huzur’u mahşerinde ifadenin en zoru
Cümle vebalimizden ibra için orucu
Lütfettin KAİNATIN ULU İMPARATORU

Sedası son verecek kulakların pasına
İsrafil’in üfleyip çaldığı anda sur’u
Günahımızı sildir Firdevs’in paspasına
Medet ya KAİNATIN ULU İMPARATORU!

Affet ya KAİNATIN ULU İMPARATORU!
Rahmet ya KAİNATIN ULU İMPARATORU!

İlham’ı ilahi sen de okyanus
Damlana talibim ey yüce Yunus...

Cemâl SÂFİ / 10.11.2004

Elhamdülillah ♥

  


"Verdiği bütün nimetler için Allah'a hamdolsun. Hatta,

 hamd 


etmeye muvaffak kıldığı için yine hamd olsun."

İmâm-ı Gazalî (r.a) 

Unutma, unutturma !

 



"ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ".....






Bu Vatan Uğruna Şehit Olmuş Tüm Şehitlerimizi Saygı Ve Minnetle Anıyor, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin 99. Yıl dönümünü En İçten Dileklerimizle Kutluyoruz




" Şehitler Günü'nde, başta Çanakkale Şehitleri olmak üzere bütün şehitlerimize Cenab-ı Hakk'tan rahmet diliyorum.'Şehitler Günü'nde hüzün ve gurur ; "
Bugün 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi'nin 99. yıldönümü... Hem çok hüzünlüyüz hem de çok gururluyuz.
Bir yandan Çanakkale'deki 253 bin ve 1. Cihan Harbi'ndeki 3 milyondan fazla şehidimize matem tutarken, diğer yandan tarih boyunca zaferler kazanmış ve İslâm'ın bayraktarlığını yapmış Türk Milleti'ne mensup olduğumuz için gururluyuz.
Dünyanın her yerinde 'Türk Şehitlikleri' olduğunu bilir misiniz? Gene dünyanın birçok yerinde Türklerin katledilip gömüldükleri toplu mezarlar bulunur.
Merhum Mehmet Âkif, İstiklâl Marşı'nda, 'Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!' diye boşuna haykırmamıştır. 1. Cihan Harbi boyunca Türk Ordusu ve Türk Milleti, Kuzey Afrika'dan Kafkasya'ya; Yemen'den Hicaz'a, Irak'a; Galiçya'dan Dobruca'ya kadar üç kıtada savaşarak destanlar yazmış ve bu toprakları kanıyla sulamıştır. Daha sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Millî Mücadele'yi gerçekleştirerek 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmuştur. Dünya tarihinde 10 yıl içinde milyonlarca şehit veren ve aktif nüfusunun büyük kısmını kaybeden bir başka millet gösterilemez.
Uğradığı kayıplara ve mâruz kaldığı zulme rağmen büyük bir imanla mücadelesine devam eden bu Aziz Millet, yüzyıl sonra önüne çıkarılan Ermeni soykırımı iftiralarına müstahak değildir. Asıl soykırımlar mazlum milletimiz üzerinde uygulanmıştır.
SAHİ, 1915'TE NE OLDU?
Yüzyıl sonra hiç utanmadan Türkleri soykırımcı olarak ilân etmeye çalışanlar ve bunların içimizdeki hain işbirlikçileri, 1915'in mart, nisan ve mayıs aylarının şartlarını ve o tarihteki olayları bilmek zorundadırlar.
Çanakkale'de, 18 Mart 1915 tarihindeki zaferimizden sonra itilaf devletleri 25 Nisan 1915'te kara savaşlarını başlatmışlar ve Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale'ye çıkarma yapmışlardır. 25 Nisan'da 1. Kitre Savaşı ve 6 Mayıs'ta 2. Kitre Savaşı kazanılmıştır. Ayrıca, 25 Mayıs'ta İngilizlere ait Triumph zırhlısı ve 27 Mayıs'ta Majestic zırhlısı batırılmıştır.
Kafkas Cephesi ve Sarıkamış'ta 90 bin asker şehit verilerek savaşılmıştır.
Kanal Cephesi'nde, Türk Ordusu 300 km.lik Sina Çölü'nü bir haftada yaya olarak geçip Şubat 1915'te Kanal'a ulaşmış ve İngilizlere karşı savunma yapmıştır.
Irak Cephesi'nde, Türk Ordusu 1915'te Selmân-ı Pâk ve Kutü'l Ammare'de İngilizlere karşı savaşarak zaferler kazanmıştır.
Gene 1915'te, Osmanlı Hükûmeti, cephe gerisindeki güvenliği sağlamak maksadıyla, Ermeni çetelerini ve terör örgütlerini kapatarak elebaşlarını tutuklamış; bütün bunlar olurken tek kişinin burnu bile kanamamıştır. Daha sonra ülkenin her yerinde Ermeni isyanları başlayınca, 27 Mayıs 1915'te tehcir kanunu çıkarılmıştır.
İngilizler, Çanakkale'de yedikleri tokadın hırsıyla, 1. Dünya Savaşı'nda psikolojik harp için kurdukları 'Wellington House'da, Savaş Propaganda Bürosu danışmanlığına Arnold J. Toynbee'yi getirdiler; o da sonradan itiraf ettiği gibi, 'Mavi Kitap' diye bilinen ve hiçbir belgeye dayanmayan, Türkler aleyhindeki uydurmalar ve iftiralarla dolu kitabı yazdı. Aradan geçen 99 yılda, Türkler'e iftiraları ırkçı bir ideoloji hâline getiren Ermenistan ve Ermeni Diyasporası, bu iblisâne broşürden başka bir 'belge'ye(!) dayanmamıştır.
1915'te Osmanlı, bir taraftan yedi düvele karşı savaşırken diğer taraftan sırtından hançerlenmiştir. Bu savaşta Ermeniler değil, bilâkis Müslüman Türkler soykırıma mâruz kalmıştır. Şehitler Günü'nde, başta Çanakkale Şehitleri olmak üzere bütün şehitlerimize Cenab-ı Hakk'tan rahmet diliyorum..."


17 Mart 2014 Pazartesi

Uzak sevince olurmuş aşk, îman; Aşkı îmana dönüştüren yâre kurban..♥

  


AŞK GÖNÜLE DOLUNCA, GÖNÜL YÂRİ BULUNCA 

Hasrete dayanamayan vuslata da dayanamaz, aşkın gerçek ve yegâne bedeli yine aşktır! Tesbihte bir halka, halkada bir bende ve bendenin varlık resminde rengârenk bir esmâ tecelliyâtı… Tesellisi umudundan ibaret olan bir sevdanın ömre bedel aşk masalı. Vakit; gözden nihan gönle ayan olma makamında, aşkın hicranla demlenip gülşenleşerek şeb-i arûsa hazırlanma vaktidir. Bu bekleyişin dayanılmaz acılarını sevince dönüştürecek olan tek şey; dostun vefasından emin olmaktır.  Yâdedilmenin hazzını hicranına katarak dolunay çehreli sevgiliye leylâ olabilmenin kıvancını duyabilmektir kalbinin, gönlünün, ruhunun bütün eczâsında…
Dostların vefâsı böyle mi olur? Ben bu hapisteyim, sizse gül bahçesinde.
Ey büyükler! Bu ağlayan kuşu bir sabah vakti çimenlikte hatırlayınız.
Dostların dostu anması kutludur; özellikle biri Leylâ, diğeri Mecnûn olursa.
Ey endamlı güzeliyle birlikte olanlar! Ben kendi kanımla dolu kadehler içiyorum.
Bana yardım etmek istemezsen, benim adıma bir kadeh şarap iç.
Veya bu toprak süpüren düşkünün anısına,
İçtiğinde bir yudum da toprağa dök.
 (Mesnevî, I, 1558-1563).
Can verilen cânânların câna değer vermesidir, cânı candan geçiren, onların sırma bakışlarıyla nazar kılmalarıdır, gönlü iştiyak ateşlerinde yakıp aşkı içiren…Ve aşk öylesine yeşil bir sızıdır ki; derinden ve inceden göğse batıp kanatırken ferahlatan, gönülden gözlere, gözlerden göğüslere doğru süzülen kararlı mahcup jalelerden buram buram hasret derilen… Hicran yarasının, şifanın giriş kapısı olduğunun idrakinde olmaktır bir bakıma, cânânın ateşlere atıp terk eden ve peşini pişmeden bırakmayan efsunlu bakışları.
Dünya baştanbaşa karla dolu olsa, güneşin sıcaklığı bir bakışla onu eritir.
Allah, onun ve yüz bin kişinin günahını bir kıvılcımla yok eder.
O, hayal kurmayı hikmet yapar; o zehir suyunu şerbet yapar.
O, zan oluşturan şeyi kesin bilgi yapar;
Kin sebeplerinden sevgiler yeşertir.
 (Mesnevî, I, 544-547).
Başı dönmekte olan başsız bir semazen gibidir vuslat umudunu yitiren gönüller… Yalpalayıp çalkalanıp dururlar, gâh dönmeyi döneklikle eş sayıp hafife alabilecek kadar zâlim, gâh duracağı yeri ve ânı unutacak kadar pervâsız, gâh kan ter içinde yorgun düşene kadar dönerken varacağı menzilden uzaklaşacak kadar şuursuz hâle gelebilirler. Halbuki;
Şu hareket etmeyen dağlar, sana âşıkların sabit duruştaki hâllerini anlatır. (Mes, V, 2744).
Artık ne Kerem’den iz taşır bu sevda ne Aslı’dan, artık Yusuf’un da Züleyha’nın da harcı değildir bu sema’ın sırrına ermek. Ne kulaklar işitir bu sırrın sesini, ne gönüller geçip giden zaman girdabında… Şimdi durmak ve durulmak vaktidir, durmanın gerilemek değil zamana meydan okuyan bir dâimîlik olduğu noktada. Ruhla sevmeyi bilenlerin, gönle değer verenlerin, gönül gözüyle görenlerin kârıdır menzile doğru sükûn ve istikametle dönmek, doğru noktada sebat ve istikrarla durmak!
Âşıklık nedir? Dedim ki: “Bizim gibi olursan, bilirsin! Aşk, hesapsız sevgidir”.
Bu nedenle “Gerçekte Hakk’ın sıfatıdır, kulla ilgili mecazdır” denilmiştir.
“Allah onları sever” tamamdır, “Onu severler” hangisi?
 (Mesnevî, II, s.167).
Aşk karşısında kıl kadar bile korku yoktur. Aşk mezhebinde herkes kurbandır.
Aşk Hakk’ın sıfatıdır; ama korku şehvete kapılmış kulun sıfatıdır.
Kur’ân’da “Onlar Allah’ı severler” sözünü okudun ya,  bu söz, “Allah da onları sever” sözüne eştir.
(Mesnevî, V, 2184-2186).
Aşk gönüle dolunca dönsen de dursan da huzurda olursun… Dostun huzurunda, gönül huzurunda, aşkın huzurunda…Hicran da birdir o huzurda halvet de, hasret de birdir vuslat da. Huzurda olduğunda anı yaşamayı, andan ibaret olan hayatı anlamayı, gereğini gereği miktarınca yapabilmeyi, nefsi huysuz bir kısrakken rahvan bir ata dönüştürmeyi huzurda öğrenir canlar, huzur içinde hayra ve Hakka teslimiyetle dönerken.
Kulluk için olan namaz beş vakittir. “Onlar namazda devamlıdır” ise âşıkların klavuzudur.
Âşıkların başında bulunan o mahmurluk beş vakitte değil, beşyüz bin vakitte sakinleşmez.

(Mesnevî, VI, 2669-2670).
Namazda devamlılıktan maksat ise; bütün hallerde O’nu anmaktan uzak olmamaktır.
(Fîhi Mâ Fîh, s.135).
Firâkın farkında olmanın hicranıdır gönle ağır gelen…Yoksa hasrette vuslata vâsıl olanın ne gamı olabilir ki! Yârin gülen çehresindeki aşk hüzmelerinden sızan cilvelerin aksiyle renklenip aydınlanan bir yüzde ne keder bulunur ne gam! Elele olmasa bile gönül gönüle bulunmanın i’cazını gerçek bilerek yaşarsa. Yine de; gülerek baksa da her yüze ondan eserdir diye, delip geçen bir ok gibi ansızın kalbe saplanıveren nehir edalı bir sızıdır sevda aslında…
Ayrılığın bir anı, âşıklara bir yıl gibidir; bir yıllık sürekli kavuşma ona göre hayaldir.
Aşk susuzdur, susuz kişi su arar; bu ve o birbirinin ardında gece ve gündüz gibidir.
Gündüz geceye âşıktır ve çaresizdir; görürsen gece ondan daha âşıktır.
Onların arayıp durmadıkları bir anları yoktur; birbirleri ardında bir an durmaları yoktur.
Bu onun ayağını tutmuş, o da bunun kulağını;
Bu ona kapılmış, o da bunun için kendinden geçmiştir.
Âşığın gönlünde tümüyle sevgili vardır; Azrâ’nın gönlünde daima Vâmık vardır.
Âşığın gönlünde sevgiliden başkası yoktur;
Onların arasında ayıran ve ayrılmış yoktur.
 (Mesnevî, 6/2674-2680).
Sonu bulunmayan aşk bahçesinde üzüntü ve mutluluktan başka çok meyveler vardır.
Âşıklık bu iki halden daha üstündür. Baharsız ve sonbaharsız yeşil ve tazedir.
Ey güzel yüzlü! Güzel yüzün zekatını ver. Paramparça canın izahını söyle.
Bir güzel, gamze cilvesiyle gönlüme yani bir yara koydu.
Kanımı döktüyse, ben ona helâl ettim. Ben “helâl” diyordum, o kaçıyordu.
Mademki insanların feryadından kaçıyorsun, kederlilerin gönlüne niçin gam saçıyorsun?
Doğudan aydınlanan her sabah, seni parlayan kaynak gibi coşmada bulur.
Bu âşığına nasıl bahane getirdin? Ey şeker dudağına değer bulunmayan!
Ey eski dünyaya yeni can olan sen! Cansız ve gönülsüz bendenden feryat dinle.
Gülü anlatmayı bırak, Allah aşkına, gülden ayrı kalan bülbülü anlat.
 (Mesnevî,I, 1793-1802).
Bahtın kazası mı demeli, kazanın bahtsıza yeni ufuklar açma müjdesi mi bilinmez amma, her hâlde kıymetli bir hatıranın söze sığmayan lâhûtî terennümünde açığa çıkan belli belirsiz serzenişlerle eski ama eskimeyen bir hayalin yankılanmasıdır âşina kulaklarda aşk! İçtikçe susamak gibi yandıkça yanmaya kanmamak kadar gizemli bir yangın… Öyle bir yangın ki, alevlerinden korkup kaçanların buzlaşan hissiyatıyla asla idrâk edemeyecekleri ama yanmanın zevkine erenlerce kor olmadıkça sükûna erilemeyen geri dönülmez bir mâceranın mecrâsında neşv ü nemâ bulur, yansa da aşk olur hedef ancak, dinse de!
Âşıklık gönül ağlayışından anlaşılır. Gönül hastalığı gibi hastalık yoktur.
Âşıklık hastalığı hastalıklardan ayrıdır. Aşk Allah’ın sırlarının usturlabıdır.
Âşıklık ister bu taraftan, ister o taraftan olsun, sonuçta bizi o tarafa yöneltir.
Aşk için ne anlatıp açıklasam, aşka gelince bunlardan mahcup olurum.
Dilin anlatışı aydınlatıcı olsa da anlatılmayan aşk daha açıktır.
Kalem yazı yazmakta koşarken; aşka gelince yarılır.
Akıl, aşkı açıklamada eşek gibi çamura batar. Aşk ve âşıklığı açıklamasını yine aşk söyler.
Güneşin delili güneştir, sana delil lazımsa ondan yüz çevirme. 
(Mesnevî, I, 108-116).
Şüphe ve öfke varsa gönülde, neden ve niçin diyorsa hâlâ akıl, henüz aşkın bekleme odasına giden dehlizdedir âşıklık iddiasında olan, henüz bu dâvânın kavgasında delillerini değil deliliklerini sergilemekte ve bu yüzden visâle varması gereken aşk yolunda gerilemektedir. Çünki;
Aşk dava gibidir, eziyet görmek da onun şahidi.
Şahidin yoksa dava düşer.
 (Mesnevî, III, 4009).
Aşkın beşle altıyla (beş duyu ve altı yönle) işi yoktur;
Onun amacı, sevgilinin çekişinden başka bir şey değildir. 
(Mesnevî, V, 5).
Âşık geçmezse bu kuru kavgadan, geç kalacaktır, geçemeyecektir bu terazisi kıl kadar şaşmayan gönül köprüsünden, ağır gelecektir veballeri bu terazide sureta basit hatalar gibi görünseler de… Gönül kâbesinin sırça sarayına sahip sevgilide aşka imanın, fiske taşlarla darmadağın olabileceğini hesaba katmamıştır çünkü hoyratça seven. Aptal âşıklar gibi, aşkta kâr zarar hesabı yapan, canını teslime giderken postuna baha biçmeye çalışan!
Âşık bu kısır hesaplardan vazgeçmeli ki, daha fazla geç kalmadan has odanın başköşesinde, yârin gönül gözünde gözde olabilsin. Her köşenin başköşe olduğu ve sen-ben kavgası bulunmayan aşk meclisinde dilinden ve gönlünden emin olarak oturabilsin.
“Teslim olmayana teslim edilmez” sırrına vukûfiyeti “olduğu gibi görünebilmek” adına gerçekleştirebilsin. İffetli ve vefâlı görünebilmenin hakikaten iffetli ve vefâlı olmakla mümkün olabileceğini hakka’l-yakîn bilerek “göründüğü gibi olmak” tan asla tereddüt etmesin. Yoksa, bende olmanın “ben” den vazmeçmek olduğunu kabullenme süresi kadar uzar çilenin de süresi. Kabullenince bende olur, gerçekleştirince yâren. Er meydanı denilen cihâd-ı ekberde ejderhayı alt edebilen içindir saf ve berrak bir gönül aynasında yârin cemâlini seyrân etmek.
Âşıkların sevinci de üzüntüsü de O’dur; hizmetin karşılığı da ücreti de O’dur.
Âşık sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı olmayan bir sevdadır.
Aşk alevlenince baki olan sevgiliden başka ne varsa hepsini yakan alevdir.

(Mesnevî, V, 587-588).
Ölülerin aşkı kalıcı değildir, çünkü ölü bize dönüp gelmez.
Dirinin aşkı, ruhta ve gözde her an goncadan daha tazedir.
Baki olanın aşkını seç, cana can katan şarabın sâkisidir o.
Bütün peygamberlerin, aşkıyla yücelik bulduklarının aşkını seç. 
(Mesnevî, I, 217-220).
“Hû” diyerek içilen birkaç yudum suyun, gönülde ummanlara döneceği güne kadar dayanılmaz yangınların ve hasretlerin çenderesinde susmakla haykırmak arasındaki med-cezirlere mahkum yaşamak belki de aşk!
Ney gibi, dostumun dudağıyla bir araya gelseydim, söylenecekleri söylerdim ben.
Dildaşından ayrılan kişi, yüzlerce nağmesi de bulunsa dilsiz olur.
Gül gidince ve gül bahçesi solunca, artık bülbülün macerasını dinleyemezsin.
Her şey sevgilidir; âşıksa bir perde. Sevgilidir diri olan, âşıksa bir ölü.
Aşkın âşığa meyli yoksa, âşık kanatsız bir kuş gibi kalır. Yazık ona.
 (Mesnevî, III, 27-31).
Aşk derdini, dosta kavuşmayı kendisine “şeb-i arûs” ilan eden “Âşıklar Sultanı”ndan “aşk dersi” olarak armağan alan, eşikte durmaya bile yüzü ve cesareti bulunmadığı halde pîrin dizlerinin dibinde yer ayırdığı ve kendi kendine yanıp yakılarak haline bırakılan bir cân gibi, tevbesizce feryat eder.
Aşkın, derdi artırdığı yerde ne Ebû Hanîfe ders verebilir ne de Şâfiî! (Mesnevî, III, 3831).
Âşık tevbe edince, işte o zaman kork! Çünkü, âşık yiğitler dar ağacında ders verir.
Bu âşık Buhârâ’ya gitse de, ne ders vermeye ne de hocaya gider.
Âşıkların öğretmeni sevgilinin güzelliğidir; onun defteri ve dersi, onun yüzüdür.
Suskundurlar, ama onların tekrar eden naraları Arş’a ve sevgililerinin tahtına kadar gider
Dersleri fitne, sema ve istıraptır; ne Ziyâdat’dır, ne de Silsile’nin bölümüdür.
Bu topluluğun silsilesi, misk kokulu büklümlü saçtır;
Devir meselesi var, ama sevgilinin devri! 
 (Mesnevî, III, 3844-3849).
Aşk dersinin anlaşılması için, gönül kulağıyla dinlemek gerek, hem de dinlenmeye değer olanı… Öyle ki; aşkı takvâsında gizli iken Şems’in zuhûrundan sonra takvâsı aşkında gizlenen, ebedî aşkta taze baharın solmayan gülünden mis kokular nakleden bir dudaktan:
Âşık kişi aşk mahallesinde ne derse ağzından aşk kokusu çıkar. (Mesnevî, I, 2879).
Âşık hayra ve şerre bulaşır; sen hayrına ve şerrine bakma, himmetine bak.
(Mesnevî, 6/135).
Ey sevimli can! Aşkın gamından uzak kalma!
Çünkü onun her nefesinde bin oruç ve namaz vardır. 
(Rubâiler, 703).
Aşksız gönüle sahip olan, padişah bile olsa,
Mezara gömülmüş ölüden başka bir şey değildir.
 (Dîvân-ı Kebîr, V, 20).
Aşksız ömrü hesaba sayma; o sayıdan dışarıda kalacaktır çünkü. (Mecâlis-i Seb’a, s.43).
Aşksız yaşama ki ölmeyesin. Öleceksen de aşk yolunda öl ki, ebedî hayata kavuşasın.
(Rubâiler, 1291).
Bizim peygamberimizin yolu aşk yoludur.
Biz aşkın çocuklarıyız, aşk da bizim annemiz.
 (Rubâiler, 49).
Kulluk et, belki âşık olursun; kulluk kazanmakla ilgilidir, işe yarar.
Köle, bahtından özgürlük umar; âşık ebediyete kadar özgürlük istemez.
Köle, daima kaftan ve ihsan arar; âşığın kaftanı, her zaman sevgiliyi görmektir.

(Mesnevî, V, 2728-2729).
Aşk bengisudur, bu suya gel!
Bu denizden gelen her damla başka bir hayattır. 
(Rubâiler, 53).
Aşk bir denizdir; gökyüzü bu denizde bir köpük… (Mesnevî, v, 3853).
Aşk söze sığmaz bir denizdir ki, dibi görünmez.
Denizin damlalarını saymaya imkân yoktur.
Yedi deniz de aşk denizinin önünde küçücük bir göl kalır.
 (Mesnevî, V, 2731-2732).
Aşkın sahilsiz denizinde vasıfsız bir damla gibi çalkalanıp durulamayan, sükûnun coşkusuna meftun bir bendenin mukadderâtı bu dersten geçer not alabilmesine bağlı demek ki! Halkada tane olmaya, deryada damla olmaya davet edilmişse, onun bu değerli davete icâbeti ve aşk dersinde muvaffakiyeti beklenir. Belki kırk günde, belki de kırk yılda, ama muhakkak!
Binbir günlük çileyle ve onsekiz beyitle aşkın binbir hâlini on sekizbin âleme anlatan,  nefislerin ve ruhların pişirildiği matbahındaki onsekiz hizmete karşılık sayısız himmetiyle seslenen yüce bir aşk üstâdından gelince davet “Gel ve dinle!” diye, bahaneler ve tereddütler biter, söz tükenir. Artık can, mücessem bir kor yumağı gibi dönüp durur canına can veren ay yüzlünün mihverinde. Susmayı sevmeye başlar, görür ki, sustuğunda işitilmektedir çığlıkları… Ve aşka imanı kadar inanır ki; aşkın sahibi aşka ve âşığına sahip çıkacaktır! Şeb-i arûs, nefsinden ölüp sevgiliye visâlin altın tacı olacaktır “Âşıklar Sultanı” nın rehberliğinde ilelebet.
Şimdi feryadım azaldı, fakat aşkım arttı, alevlenen ateşte dumanın azaldığı gibi. (Rubâiler, 546).
Ey benim çetin dersim, ey benim tatlı derdim, isteğim, hayalim, biriciğim…Yakıp yıkanım, öldürüp diriltenim…Varlığımın yokluktaki anlamı. Güzel aşk! Ne mutlu seni tanıyana! Ne mutlu seni yaşayana!
İşte dostlar, “Hamdım, piştim, yandım” diye özetlenen mübarek bir hayatın bir bendenin terceme-i hâlindeki yansıması şudur ancak: Yandım, yandım, yandım!
A.Hümeyra ASLANTÜRK
* İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Amin Ecmain ;)

  


Allahım..

Değmezlerin peşinde oyalama kalplerimizi..

- Hz. Hüseyin (r.a)

Hayat ne olursa olsun yaşamaya değer :)

Aynen :)

Birbirimizi sevmemiz için birbirimize benzememiz gerekmez... ♥

İçimde mahsun bir cimcime var.. :)

  


İçimde mahsun bir cimcime var..

saçlarıma düşen beyazlara inat..

göz kenarlarımdaki kaz ayaklarına inat..

var işte var..

yaş yolun yarısıymış..

anneymiş..

hanımefendiymiş..

hepsine inat..

büyümüyor..

uslanmıyor..

dönme dolaplara biniyor..

saklambaç oynuyor..

pamuk şeker istiyor.. ;)