Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

29 Ağustos 2014 Cuma

Şivesi sensin aşkın (。♥‿♥。) buda senin farkın aşkım ..

                                  



Sevgilimin gözleri bal yüreği kor 
Bileği zor hiç kini yok sevgisi çok 
Seveni var soranı var yalanı yok 
İhanete gıcığı var şakası yok 
Öyle sınırsız kalbi var ki yüreğinden 
Düşmanına acır bazen merhametinden

Yapıcı konuşmaları bakışları 
Çekici davranışları yakınlığı 
Korkusuzluğu yıkıyor duvarları 
İçimi serinletiyor hoş rüzgarı 
Aşk bir yorumdur elbette herkes de farklı 
Şivesi Sensin Aşkın 
Buda Senin Farkın... ( Eşime)(。♥‿♥。)

Hayırlı Cumalar ...

 

Allah'ı ânmak ne güzel şey; Elhâmdûlillah... Susuzluk

 anında su gibi... Ümitsizlik anında ümit gibi… Sevgisizlik 

anında aşk gibi…

14 Ağustos 2014 Perşembe

Fatih Sultan Mehmet ile Yahudi ....






Hazret-i Padisah Fatih Sultan Mehmethan zamaninda yapilacak bir camii insaati icin bir yerde uygun gorulen araziyi fatih istimlak eder. Ve fermanida muhurleyerek istimlak kararini tasdikler. Fakat bu arazinin sahibi bir yahudidir. Bu olay uzerine Istimlak kararini kendine yediremeyen yahudi kadiya giderek koca padisahi sikayet eder.Kadi padisahi huzuruna cikarir. Her iki tarafida dinledikten sonra kadi kararini aciklar:

"Padisahin muhur vurdugu sag eli kesilecek"

Fatih sultan mehmet karara tepkisiz kalip bir tek cumlesine bile karsi gelmemistir.

Bu karar uzerine yahudi "yahu koskoca padisahin elini kesecekler ve bunu sadece benim arazim istimlak edildi diye yapacaklar" diye dusunerek kararindan vazgecer. Kadi fatih sultan mehmete donerek "eger padisahligina guvenipte benim verdigim karara karsi gelseydin $u gordugun topuzla senin kafani ezer seni oracikta oldururdum" der. Kadinin bu cumlelerine istinaden koca sultan fatihte "Egerki sende benim padisahligima aldanip farkli bir karar verseydin bende senin kafani kilicimla koparirdim" der. 

Yahudiye gelince .......

Bu adalet sistemine ve bu kadar insanliga yuregi ne kadar haz etmistir ki o karar verildikten sonra sikayetini geri alir ve muslumanligi kabul ederek o anda sahadet eder.......

11 Ağustos 2014 Pazartesi

GİDENLER,KALANLAR VAR SEVGİDE ...

 


Aklın geride kalır,

Kalbin geride...

Ama gidersin, gidersin işte...

GİTMEK ZORUNDASINDIR...

BULUŞMAKLAR İSE  ALLAH BİLİR KALIR MAHŞERE...

inşaa'Allah ♥ amin....

Fotoğraf: Sevilenlerden olmak dileğiyle iyi geceler :)

Nasip

Fotoğraf: Aramızdaki mesâfenin adıdır nâsip.
Herkes birbirine nâsibi kadar uzak,
Nâsibi kadar yakın.. 


Aramızdaki mesâfenin adıdır nâsip.
Herkes birbirine nâsibi kadar uzak,
Nâsibi kadar yakın..

Bazı insanlar, bazı insanlara şifâdır. Allah şifâmızı versin.. (✿ ♥‿♥)

Fotoğraf: Bazı insanlar, bazı insanlara şifâdır. 

Allah şifâmızı versin.. ^_^

Yetimhane de bir yardım kampanyasından aldığı ayakkabıya sevinen 6 yaşında ki bir çocuğun fotoğrafı...

Fotoğraf: Yetimhane de bir yardım kampanyasından aldığı ayakkabıya sevinen 6 yaşında ki bir çocuğun fotoğrafı...

Nar tanelerini tek tek kabuğuna yerleştiren Kudret (c.c) , Seni de hangi gönüle yerleştireceğini bilir. .!! Tasalanma . . .

Fotoğraf: Nar tanelerini tek tek kabuğuna yerleştiren Kudret (c.c) , 
Seni de hangi gönüle yerleştireceğini bilir. .!!

Tasalanma . . .

... Dostluk da bir kaderdir , ama güzel bir kader ...

Fotoğraf: ... dostluk da bir kaderdir ,
ama güzel bir kader ...

(◡‿◡✿)

5 Ağustos 2014 Salı

(◡‿◡✿)

Seni güzelleştirecek en değerli takı Dudağına takacağın gülümsemedir... (◕‿◕✿)

 

    Seni güzelleştirecek en değerli  takı...
   Dudağına takacağın gülümsemedir... 

(◕‿◕✿)


 




Evlerin edebi

















Evlerin edebi 

Yaşlı kadın, usulca odasından çıktı. Salondan torunu ile gelinin sesleri geliyordu:

"-Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum; haydi gel de soğutmadan ye!.."

Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini görünce: 

"-Babaanneciğim, gel beraber yiyelim!.." dedi.
Yaşlı kadın mânidâr bir şekilde iç çektikten sonra:

"-Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz inşaâllah!" dedi.

Evin gelini:

"-Aman anneciğim, eskidenmiş onlar!.. Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer." dedi. Yaşlı kadın:

"-Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır."

Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı:
"-Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti... Anlat bakalım, merak ettim!.." dedi.

Yaşlı kadın söze başladı:
"-Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken ayağımız uzatıp oturmaz, büyüklerimiz konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze dâhil olmazdık. Büyüklerimiz odaya girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara oturmaları için yer verirdik. Aslâ babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.

Babamız gelir, «Besmele» çeker, «Haydi buyurun.» derdi. Huzurla hepimiz başlardık yemeğe... Sonunda da sofra duâsını kardeşlerimiz aramızda sıra ile okurduk. Hiç âilece yenen yemek kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir, yavrum!.."

Torunu:
"-Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz babaanneciğim!" dedi.

"-Hayır, yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep bâkî kalırdı. Sevgi var oldukça da hiç depresyona giren olmazdı. Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi. Biliyor musun? Ben depresyon kelimesini ilk defa burada duydum, hattâ köyümüzde bir tane akıldan mahrum birisi vardı, «Deli İbram» derlerdi. Vallahi, o bile o kadar mutluydu ki, anlatamam. Akşama kadar sokakta çocuklarla oynar, acıkınca bir kapıyı tıklatır; «Aba acıktım, aba su ver!» derdi. Hangi kapıyı çalsa, boş çevrilmezdi. Berber saçları uzadıkça tıraş eder, hamamcı arada yıkardı. Cumaları esnaf elinden tutar, namaza bile götürürlerdi. Yani hiç kimse onu dışlamazdı..
Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam olduğu hâlde perdelerini örtmemiş, bütün evlerin içi görünüyor, ama kimse utanmıyor. Biz daha hava kararmaya başlamadan kalın perdelerimizi çeker, ondan sonra evin ışıklarını yakardık. Hattâ perde kapalıyken üzerimizi değiştirmeye edep eder; ışığı söndürür, yere çömelir öyle üzerimizi değiştirirdik. Gölgemizin bile dışarıdan görünebileceğini düşününce yüzümüz kızarırdı."

Bu sırada gelini, oturduğu yerden kalktı, mahcup bir edâ ile salonun perdelerini çekti.

"-«Evin edebi, önce perdesinin çekilip çekilmediğinden belli olur.» derdi büyüklerimiz...

Evler, kocaman duvarlarla çevrilmiş avluların içinde olduğu hâlde hiç kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı, ev ahâlisinden bile edep ederlerdi. Ben daha küçükken giydiğim şalvarı en ön ipe asmışım, hemen anam gelip; «Kız, baban bugün avluya çıktı, senin şalvarın asılı idi, utancımdan yerin dibine girdim. Bir daha öyle ortaya asma, çamaşırların en arkasındaki ipe as!.. Üstüne uzun bir tülbent ört, sonra mandalla... Altında ne olduğu görünmesin!.. İffetimiz, edebimiz bir giderse, ortada îmanımız kalmaz!..» dedi. Tabiî ben 12 yaşlarındaydım, annem bunları bana söylerken ben yerin dibine girdim. Şimdi öyle mi? Geçende bir nefes alayım diye balkona çıktım, karşı komşu, bütün çamaşırları asmış uluorta, ben utancımdan hemen içeri girdim.

Bugün yemekler dışarıda yeniyor, «göz hakkı» oluyor, kimse umursamıyor. Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde... Hiç şifâ olur mu yavrum? Bizim Peygamberimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, «Yemeğinizin kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz.» buyuruyor. Bugün kokuyla, gösterişle çevredekilere hep ezâ veriliyor. Tabiî ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor. Sonra da «depresyon» diye diye doktorlara gidiliyor.

Evin bir edebi daha vardır ki, en önemlisi de budur herhalde... Evin içinde yaşananlar, aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler, muhabbetleşmeler, kavgalar... Bu da evin iffetinden sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı. Bu yüzden problemler ev içinde kolaylıkla çözülürdü. Zaten Peygamberimiz de özellikle karı-koca arasında olanların etrafa yayılmasının ne büyük bir günah olduğunu hep hadislerinde anlatıyor, değil mi Leylâcım!.." dedi gelinine... Leylâ mahcup bir şekilde:
"-Evet anneciğim." diyebildi.

Torunu:

"-Babaanneciğim, şimdi facebook diye bir şey var; insanlar gittikleri lokantalarda yedileri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar!.."

"-Aayy ne ayıp... İnsan hiç yediğini söyler mi?"

"-Âh anneciğim, her hâllerinin fotoğrafları var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-içeceklerin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin, hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde yazdıkları notlarla paylaşıyor insanlar..."

"-Yavruuum, sen neler diyorsun? Kıyamet koptu kopacak desene... Evler çırılçıplak kaldı desene..." dedi gözyaşları içinde anlatmaya devam etti:

"-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar edinirdik; dul kalanlar var, evlenemeyenler var. Onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük... Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada... Tabiî ki, hiç mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor. Evin bereketi, büyüklere saygıdadır. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti, tesettürdedir. Utanma, hayâ, îmandan bir şûbedir. Bakın size, benim annemin anlattığı bir hikâyeyi anlatayım. Hikâye dedimse, adı hikâye... Aslında bir hadîs, hadîs-i kudsî hem de... Yani mânâsını Allâh'ın Peygamber Efendimize haber verdiği, sözlerini ise Peygamberimizin kendi sözleriyle ifade ettiği bir hadis...

Bu hadîs-i kudsîye göre:
"Allah Teâlâ, Âdem aleyhisselâm'ı yarattığı vakit Cebrâil aleyhisselâm ona üç hediye getirdi: İlim, hayâ, akıl. Ona dedi ki: «Ya Âdem!.. Bunlardan dilediğini seç!..»
Âdem aleyhisselâm aklı tercih etti. Cibrîl aleyhisselâm hayâ ve ilme, makamlarına dönmelerini emretti. Hayâ ve ilim dediler ki:

"-Biz, âlem-i ervâhta (ruhlar âleminde) hep beraber idik. Birbirimizden aslâ ayrılmayız. Ruhlar cesetlere girdikten sonra da aynı şekildedir. Ve akıl nerede olursa, biz ona tâbî oluruz.
Cibrîl aleyhisselâm da öyle ise yerlerinize yerleşin!.." diye emretmekle akıl dimağda, ilim kalpte, hayâ da gözde yerleşti."
İşte bu hadîs-i kudsîde de anlatıldığı gibi, hayânın makamı gözdür. Bu yüzden hem gözümüzü korumak önemlidir, hem de göze hitâp eden şeyleri kontrol altında tutmak..."

Gelini:
"-Haklısın anneciğim, biz iffetimizi kaybettikçe buhranlarımız arttı." dedi.

Torunu kaşığı sessizce bırakıp:
"-Ben babam gelince yemeğe başlayacağım, anneciğim!" dedi.
Babaanne de söylediklerinin evlatları üzerindeki tesirini görünce sessiz bir şekilde Allâh'a hamd etti.

Aldanma Oğul..!

4 Ağustos 2014 Pazartesi

İŞTE GAZZELİ MÜSLÜMAN HANIMLARIN HALİ UTANIN EY MÜSLÜMANLAR

Genelde inceldiği yerden değil, İncindiğin yerden kopuyor hayatın ipleri... Ve bir daha da düğüm tutmuyor...

Hayırlısı olduğuna inanmak zaman alıyor. Ama senden, benden iyisini bilen var ya hani, ‘O’ her şeyin hayırlısına izin veriyor..

  

Hayırlısı olduğuna inanmak zaman alıyor.
Ama senden, benden iyisini bilen var ya hani,
‘O’ her şeyin hayırlısına izin veriyor..

(✿◠‿◠)

  

Denemekten , Çabalamaktan Yorulup Cesaretin Kırıldığında, Bil ki;
...ALLAH Ne Kadar Uğraştığını Görüyor...
Kalbin Taş Kesilecek Kadar Ağladığında, Bil ki;
...ALLAH Döktüğün Gözyaşlarını Sayıyor...
Hayatın Durduğunu, Zamanın Aleyhine İşlediğini Düşündüğünde, Bil ki;
...ALLAH Seni İzliyor...
Hayallerin Yıkılmış, Umudun Kalmamış Ve Kendi Kendine Neden Böyle Diye Soruyorsan, Bil ki;
...ALLAH Cevabını Biliyor...
Hiç Neden Yokken İçinde Tuhaf Bir Huzur Hissettiğinde, Bil ki;
...ALLAH Sana Fısıldıyor...
Bütün İşlerin Yolunda Gidiyor Ve Teşekkür Etmek İçin Her An Bir Neden Daha Oluyorsa, Bil ki;
...ALLAH Seni Kolluyor...
Bütün Kalbinle Dilediğin Şey Sonunda Gerçek Olduysa, Bil ki;
...ALLAH Sana Gülümsüyor...
Nerede Olursan Ol, Ne Düşünürsen Düşün, Ne Yaparsan Yap, Bil ki;
....ALLAH BİLİYOR...!

"Bazen söylediklerini anlayan birine değil, söyleyemediklerini anlayan birine ihtiyaç duyar insan.”

(◕‿-)

Kanatları varmış kalbin; "Sevince uçar,sevilmeyince göçermiş.."

İnsan değer verdiği şeylere; ” Gözüyle Bakar..Yüreğiyle taşır..!” - Necip Fazıl Kısakürek

Seni MELEKLER savunsun ...(◡‿◡✿)




Kırdılar mı SENİ... 

Boşver...

Sen sus yaradan konuşsun...

Gerçekten haksız yere kırdılarsa gönlünü,

Seni MELEKLER savunsun ...

Ne beddua et nede darıl ne de kalbin yansın ...



Sen affet ki onlar UTANSIN...