Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

30 Eylül 2014 Salı

Bir de sen geldin üstüne.

 



Dağılmışım yine

Elim kolum, her yer yara bere içinde
Çizilmiş tüm damarlarım 
Aklın hayalin almayacak şekilde 
Bir de sen geldin üstüne , gelme ...

Toparlanmaya çalışıyorum 
Ağır darbeler yaşadım, kimseye çaktırmıyorum 
O kadar tazeydi ki yaralarım 
Akan kan'a mani olamadım 
Bir de sen geldin üstüne, öylece kaldım... 

Tüm gücüm alınmış gibiydi 
Ruhum çekilmiş, bedenim son demlerindeydi 
Bazen sözler, bıçaktan keskin olur ya hani 
O sözlerle dövüldüm sanki 
Bir de sen geldin üstüne, ağırlık çöktü nefesime... 

Çaresizliği, çaresizken anladım 
Silahı doldurdum, kurşunu sıkamadım 
Küfür ettim ama duyuramadım 
Vicdanımı rahatlatmak istedim de 
Bir de sen geldin üstüne, yapamadım... 

 Mehmet BÜYÜKDAĞ

Uslanma hiç hep deli kal..Büyüme sakın çocuk kal...(◕‿◕✿)





Bazen çocukluk anılarıma gidiyorum,çok özlediğim keşke hep o zamanda kalmayı istediğim yıllar.Aslında öyle şatafatlı bir yaşam değil di ama özdendi,candandı.Çocukken oturduğum yer şehirde olmasına rağmen köy gibiydi.Komşular sıcaktı,yuvalar çocuk neşesi ,yaramazlığıyla ,kahkalarıyla şenlenirdi.Akşamları yemek sonrası çay festivali olur ,komşular gelir sohbetler demin dibine vururdu.Ben çok keyif alırdım büyüklerin hikayelerinden,yaşamlarından anlattıkları belkide beni hamur gibi yoğuruyor ve o hayatlarla,hikayelerle pişiriyordu.Hem yaramaz bir kız çocuğuydum hemde olgun bir bayan nedense hep iki kişilik vardı içimde belkide doğduğum aydan dolayıydı evet evet ben ikizlerim :D bu yüzden bir yanım şımarık kız çocuğu bir yanım hüzünü ,hazanı barındıran olgun bir kadın...Ama ben her ikisinide seviyorum.Belki bu yüzdendir  hayata iki yönlü bakışım. ...Yahu ben çocukluğumu anlatıyordum nerde kaldım evet evet o yaramaz kız çocuğu ağaçlardan aşağı inmeyen ,ağaş dallarında sanki akrobasi yapan bazen düşüp yere çakılan o yaramaz kız çocuğu ...Bilmem içinizde yapan oldumu hiç bahçede bir poşetin üstüne ekmek koyup annemin bulaşık leğeniyle kuş yakalamaya çalışan ben ve kardeşim.Ama hiç bir zaman yakalayamayan ...ne olurdu yakalasaydım onu koynumda beslerdim evet evet işte buydu isteğim..Akşam babamın gelişini beklerken yaramazlıktan bir harab düşmüş televizyon karşısında sızan ben ...En çok babamla film izlemeyi severdim.Kovboy,Amerikan ve yerli Türk filmleri...Türk filmleri duygusal yanımı tamamlıyordu diğerleri ise hayat ve hayal dünyamı genişletiyordu.Soğuk kış günlerinde soba üstünde kestanede ne güzel giderdi film izlerken :D ...helede benim sobanın arkasındaki minderlerden yapmış olduğum köşe ohhhh keyfime diyecek yoktu.Ah anılar ah çocukluğum neler neler yaşadık ,neler neler gördük hani bazen düşünüyorumda dünyaya geldiğim dönem bence iyikide gelmişim dediğim dönem işte ...neyse nerden geldim sohbete  işte öyle (✿◠‿◠)Hazan Mevsiminde 

Bu arada en sevdiğim kovboy filmi İyi,kötü,çirkin ;) 

ANNELER OKUMALISINIZ

  

ANNELER OKUMALISINIZ

Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vessellem buyurmuştur ki:

'' Kadın, hamileliğin de, doğum yapıncaya , bebeği sütten kesilinceye kadar, Allah yolunda hudutlar da nöbet bekleyen mücahit gibidir ( daima öylece sevap alır durur). Eğer bunlar arasında ölüverirse ona şehit mükâfatı ve ecri vardır. ''

'' Kadın hamile iken, bu onun için gündüz oruçlu, gece namazlı , rabbine gönülden teslim olmuş , mücahit bir kimsenin ecir ve mükâfatı gibi mânen kazanç sağlayan bir durum hâsıl eder.''

'' Doğum ağrısı tuttuğunda, hiç bir mahluk onun ne kadar çok ecir ve mükâfat kazandığını hakkıyla idrak edemez. ''

'' Çocuk doğunca bebeğin sütü her soruşun da veya her süt vermede anasına, bir can ihya etmişcesine sevap gelir.''

''Kadının loğusallıktan çıkma zamanı gelince, vazifeli melek her iki omuzuna vurarak der ki :

'' Hiç günahın kalmadı, pak oldun. Haydi hayata günahsız olarak yeniden başla.


Aynen..

29 Eylül 2014 Pazartesi

AŞK KALEME DEĞİNCE - XVII ♥




 


Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes...

"Üşüme" diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol..."Özledim" deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma...

Gelseydin ve yaslasaydım başımı omzuna, ağlasaydım doya doya.

Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı  biliyorum...

Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim..

Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik...

Yokluğun buz gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde...

Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar...

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi... Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok.. 

Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım.. Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara… Bakakalıyorum ardından çaresiz…

Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkati gibi.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü... Ah! bir bilsen nasıl  sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki  akasya...

Susuyorum artık derin derin...

Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi...

Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya... Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla...

Yüreğim kan revan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara, menzil uzak...

Gel !..

Yüreğim ol seher gülüm, her ölümümde bana yeniden hayat ver.

Elim ol, ayağım ol, canım ol... Gecem - gündüzüm ol...

Ağlayan gözlerim ol her damlada yeniden doğur beni yeniden doğur umudumu. Her öldüğümde yeniden dirilt ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım, ne kadar çok sevdiğimi ...

Önce sen gel sevdiğim solmadan resimler, şiirler sislenmeden...

İslenmeden geceler ...

Sonra ölüm gelsin...

Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.

Duy beni:

Giderken söylediklerin, 
Bende halâ yürek yarasıdır
Ve unutma ki ayrılık

Her aşkın yüz karasıdır..   




__Güvercin eyledim yüreğimi __ tekrar yayınıdır :)

Lovely White Dove Couple                                                            First comes love.  O how sweet it is. (part 1)   


Sevgilim yar'alarıma tuz sepeledi, unutmıyayım onu hep



anayım diye.


Oh ne hoş etti, her anımı onunla etti.

------------------------
 

Yarasına tuz basılmış bir kuşum


Sanaydı son sabrım, son uçuşum


Bakışın namluydu dillerin kurşun



İşte öldüm


Daha vuracak mısın?




Güvercin eyledim yüreğimi



Göğün mavisine boyadım


Açtım kapıları sonuna kadar


Sana yolladım


Daha duracak mısın ?




Bahar eyledim gözlerimi


Hüzün duruşunu sakladım


Canımı yaksan da nereye kadar


Külümü yandım


Daha yakacak mısın ?




Eşkiya eyledim yüreğimi


Gecelerine durdum


Gözyaşım süzüldü sabaha kadar


Sana beni sordum


Daha susacak mısın ?




Ez yüreğimi ellerinin içinde


Bu ayrılık “senin suçun” de


Kaç kere sabahın üçünde


Götürüldüm asıldım


Daha asacak mısın ?




Kanasın içimde eski bir yara 


Vuslat kalsın başka bahara 


Güvercin yüreğim bir kere daha 


Ölmeye kaldım 


Daha atacak mısın ?



26 Eylül 2014 Cuma

... Gözlerin nuru aktıkça göz yatağı yanar yüzü kararan Gümüş sulu tuza banar... /AFG /


...
Gözlerin nuru aktıkça göz yatağı yanar
yüzü kararan Gümüş sulu tuza banar... /AFG /


Broken Heart and Heartbroken Quotes, Sayings and Proverbs to Help You Move On   




...
Sen gündüz gökyüzünü seyre dalacaksın 
ben gecenin karanlığında kaybolacağım
ve bir gün belki bugün bir yıldız kayacak 
gözlerinden çoğalacak yaş ay tutulacak 
damlalar tane tane düşüp yanarken dudakların
sana dair binlerce sözlerim okunacak... /AFG /


AŞK KALEME DEĞİNCE - XVI ♥





duygusal resimli sözler - Google'da Ara







Cama çarpıp dağılan yağmur damlacıklarında gözlerim. Umarsızca bakınıyorum.  Bedenim çivilenmiş adeta koltuğa. Parmağımı oynatmak ve hatta gözümü bile kırpmak istemiyorum. Sanki karanlığın arasından sıyrılıp gelivereceksin.



Aklımdan, yüreğimden ne çok şey geçiyor bir bilsen.

Düzensiz bir şekilde bir biri ardına oynatılan kısa filmler festivali var sanki zihnimde. Kâh beynimin en kuytu yollarında yürüyor ürperiyorum, kâh kalemimle,kağıdımla dertleşiyorum.


Nedense hep o türkü var aklımda:

"Acele etme gönül sonunu bekle,

Bakarsın bu devran ne yana döner"


Düşüncelerin anaforunda boğuluyorum. En militan uykular dadanıyor gözlerime.  Bir adım ötesi uyku.

Ben araftayım..

Düşünüyorum da; güçleri eşit olmayan iki ordunun savaş meydanında karşılaşması gibiydi seninle tanışmamız. Silahsız ve savunmasızdım. Seninse etkileyici kahredici sözlerin.

Geldin ve tüm hücrelerimi işgal ettin.  Karşı koymadım. Gönüllü bir esaretti benimki.

Her savaşçı ve her muzaffer komutan gibi istediğin zaman geldin, dilediğince dolaştın. Kendi kararınla, kendi iradenle, sormadan gelip işgal ettiğin bu yürekten, yine sormadan çekip gitmek istedin gittin.

Gittin

Gittin ya

Keşke  giderken

Son bir kez baksaydın

Bu şehri

Baştan sona  yaksaydın

Ve keşke

Alsaydın seni

Beni bana bıraksaydın

Biliyorsun ateşe beni

Sözlerin saldı

Yüreğimde yürek değil

Ayak izlerin kaldı

...


Sahi ne diyordu o şair:


Göreceğin bir boş kafes

Beden ölmüş, çıkmış nefes

Nerde o can, nerde o ses

Gelsen de bir, gelmesen de...

Ve yine o türkü..

Pimi çekilmiş bir el bombası gibi parçalanıyor yüreğimin çeperlerinde...


Acele etme gönül sonunu bekle
Bakarsın bu devran ne yana döner
Mazilere dalıp ali üzülme sen de
Bakarsın bu devran ne yana döner

Bülbüller sustu mu kargalar öter
Makamdan bilmeze o bile yeter
Bu karlar da yağar bu kış da biter
Bakarsın bu devran ne yana döner

Yorulmuş kemanım menzile yetmez
Buruk çalmayınan bir adım gitmez
Kara kış kapatır el ayak tutmaz
Bakarsın bu devran ne yana döner

Kızıltuğum vefa olur mu elden
içme suyu olmaz bulanık selden
Seni unutanlar hatırlar birden
Bakarsın bu devran ne yana döner



HAZAN MEVSİMİNDE 


Gitme vakti...

25 Eylül 2014 Perşembe

Hayırlı Cumalar...

Bir ikindi sonrasının sakinliği vardı havada. Şehrin gürültüsünden sıyrılmak niyetiyle ulu camiye sığınmıştım. Birazdan duyacaklarınıza, vaktin çıkmasına yakın saatlerde, son cemaat yerinde, kalbimi dünyanın kirinden yıkamaya çalışırken şahid oldum.
parkta-sevgililer
Caminin gül bahçesini, gözlerden ırak, sakin bir köşe bilen delikanlı, kızın dizinin dibine çöküp son bir ümitle ellerini tutmuştu. Sayıp döktüğü hikayelere, gözyaşlarıyla yalvarmasına bakılırsa iki sevgilinin son konuşması olmalıydı bu.

Seni nasıl sevdiğimi daha nasıl anlatabilirim bilmiyorum…
Annemden bile daha çok dedim daha ne diyeyim güzelim.
Ama bu aşkım karşılıksız kalsın da istemem hani!
Biliyorum bende gözün yok, ama seni gerçekten seven birini sen de sevebilirsin değil mi?
Yeter ki söyle bana senin de beni sevmen için ne yapmalıyım, söyle yeter canım da, ömrüm de, ben de fedâ sana…
Giydiklerime dikkat edip dünyanın en şık giyinen adamı olayım,
Okuduklarımı artırıp en kültürlüsü tanıdıklarının,
Daha çok çalışıp ne yapıp ne edip daha zengin olayım,
Belki çok ciddi buluyorsan beni, dünyanın en komik fıkralarını belleyip eğlendireyim seni…
Yeter ki söyle bana sevgili nasıl sevdireyim kendimi…
Yeter peşinden koştuğum, ömrümün altın çağı geçmeden beğendireyim kendimi
Bir hışımla itekleyip divane aşığını, son bir bakışla azarlayarak uzaklaştı:
“Daha kendin olamamışsın, benim olsan ne yazar, buraya kadar…”
Yönümü aşıklardan seccadeye döndürdüm, kulluğumdan utandım… Sen ki seni sevdiğini söyleyenlere sana varan ipini uzatansın:
“De ki: eğer siz Allahı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı mağfiretle örtsün, Allah gafurdur, rahîmdir​” (3:31)
Ataiyye Hikeminden bir buyruk: Ey talip, senin O’ndan istediklerinin hayırlısı, O’nun senden istedikleridir.”
Sen tam da benim istediğim gibi ne de güzel bir sevgilisin,
kendi istediği gibi var ettiğin beni de senin istediğin kıvama getir Ya Rab!
Ne olur bana bakma da kendi keremine bak…
Seni hakkıyla seven nice bin aşığın, Sana hakkıyla kulluk eden nice bir âbidin vardır amenna… lakin ben seni sevmeyi bile bilemedim, beceremedim…
Ne olur şu garip halime uygun düştüğü gibi değil şanına yaraşır bir hal ile muamele eyle, sevdiklerin hatrına, sevin diye yarattığın aşkına…
O’na yaklaşmak için kıldığım son iki rekattan sonra Efendi hazretleri yaklaştı yanıma, can kulağıma usulca bıraktı mana tohumunu: “Unutma, Allah insana insandan tecelli eder, agah ol evladım, cümle dillerden sanadır hitâb…”
Ayakkabılarım elimde merdivenlerden inerken, önünde mendil bir meczub gözümün ta içine bakarak yakıyordu nağmeyi:
Daha senden gayrı aşık mı yoktur
Nedir bu telaşın hay deli gönül
Mevlam sana kanat vermiş uçamıyorsun
Bu nefsin elinden kaçamıyorsun
Ruhsatî bu dünyadan geçemiyorsun
Topraklar başına vay deli gönül



Umut Rehberi....

Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. ALLAH bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216)

butterflies  

AZRAİLİN EN ÇOK SEVİNDİĞİ VE ÜZÜLDÜĞÜ AN..
ALLAH'u Teala ruhları bedenden almakla vazifelendirdiği ölüm meleği Hz. Azraile sormuş:
-Ey Azrail! Bunca zamandır kullarımın, canlarını alıyorsun. Ruhları bedenden alma zamanında en çok kime merhamet duydun? En fazla kime öfkelendin?
-Ya Rabbi! Herşeyi sen bilirsin. Bir defasında deniz üzerinde fırtınaya tutulan bir geminin suya dökülen bireylerinin ruhunu almıştım. Fakat bu sırada kucağında küçük yavrusuyla bir tahta parcasına tutunmuş, suya bir dalıp bir çıkan anneninde ruhunu kabzedip, kücük yavrusunu sağ salim bıraktığım zaman, su yüzünde annesiz kalan bu yavrucuğa çok acımıştım. Onun acıklı hali, beni uzun zaman üzmüştü.
Allahu Teala tekrar sormuş:
-Ey Azrail! Bu en çok acı duyduğun bir olaydır. Birde en çok sevinç duyduğun bir olayı anlatırmısın? Kimin ruhunu sevinerek aldın?
Azrail bu soruya da şöyle cevap vermiş:
-Filan yerde zalim bir hükümdar vardı; etrafını kasıp kavuruyor, halkı inim inim inletiyordu. İşte bu zalimin ruhunu almam için emir geldiğinde ona doğru giderken derinden bir neşe duydum. O zalimin canını alırken duyduğum sevinç kadar, hiçbir vakit sevinç duymadım.
Nice sırlar ve hikmetler sahibi Allahu Teala bu defa, Azraile şöyle bi soru sormuş:
-Ya Azrail! O canını alırken sevinç duyduğun zalim kimdi biliyormusun?
-Sen bilirsin Ya Rabbi!
-işte ruhunu alırken büyük sevinç duyduğun o zalim, vaktiyle bir tahta üzerine bıraktığında büyük üzüntü duyduğun o çocuktu...
...........
İnsana dış görünüşü üzücü gelen bazı olaylar vardır ki, içinde nice hayırlar gizlidir. Bazen de dıştan iyi gibi görünen hadiselerde de umulmadık şeyler saklıdır...
Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. ALLAH bilir de siz bilmezsiniz.”
(Bakara Suresi, 216)

AŞK KALEME DEĞİNCE - XV ♥



Katrandan kara geceler kapaklanınca üzerime ve o zalim yalnızlık  kanlım gibi tutunca yakamdan çaresiz sığınıyordum içime. 


Ben bana tutsak, ben bana hücre… 

Acılarla yoğrulmuş yüreğime merhem olmuyordu türküler.  Ne okumaya çalıştığım o eski kitabın sarı sayfaları ve ne de amaçsız yürüyüşler dindirmiyordu gönül sızımı.

Aklıma bile gelmiyordu yazmak. Sanki vefasız bir sevgiliymiş ve yüreğimi kanatan onun vefasızlığıymış gibi çoktan dönmüştüm sırtımı kalemime. Oysa yazmak yaşamakla eşdeğerdi benim için.

Yaşamaksa bunun adı öylece yaşayıp gidiyordum. Aslında sadece nefes alıp veriyordum. Ateşe düşmüş bir gül yaprağı gibi, usul usul eriyordum. Ne kapımı çalan, ne halimi soran vardı. Ve ne kapısını çaldığım, ne halini sorduğum biri..

Günler arasına karbon kağıdı koymuş gibi tekdüze ve boğucuydu. Her yeni gün, bir önceki günün aynıydı. Bir şeyler eksikti besbelli. Ama bunun ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum, adlandıramıyordum. 

Hani şair diyor ya: “Ne tuhaf bilmece / Ne gündüz biter, ne gece..” 

Tam da böylesi bir demdeydim..

Kör kütük yorgundum.. Zil zurna bitkin…

Labirentlerle örülü bir mağarada kaybolmuştum sanki. Işığa ulaşmaya ne isteğim, ne de gücüm vardı. Hayatıma tek renk hakimdi: Siyah…

Suya hasret kurak bir toprak gibiydim. Çatlamış dudaklarım ve çoraklaşmış yüreğimle bir çölden farksızdım. Umutsuz, çaresiz. 

İşte böyle bir zamanda çıkageldin sen. Cemil Meriç’ in dediği gibi “Kristoph Colomb’ un karşısına Amerika’ yı çıkaran Allah, benim de karşıma seni çıkardı.” Ve öyle bir anda geldin ki, vazgeçmem mümkün değildi.

Ve sen…

Ben, damlaya razıydım. 

Sen yağmur olup yağdın sağanak sağanak. Kurak topraklara diktiğim umut fidanıma “Bengisu” oldun. Ben sana varayım derken, sen bende çoktan kayboldun. Ben sen oldum…

Ben, kandile razıydım. 

Sen güneşim oldun. Hüzme hüzme yüreğime doldun. Avuçlarında “ışığı”getirdin bana. O yüzden sana hep “beyaz ışığım” dedim. 

Bil ki; sen ne kadar bensen, ben de o kadar senim..

Ben, yeşile razıydım.

Sen gökkuşağının tüm renklerini getirdin bana. Söyle meleğim, ben daha ne diyeyim sana ?

Hani soruyorsun ya “Olmasaydım ne değişirdi?” diye..

Bil ki sevdiceğim,
Sen olmasaydın
Ben de olmazdım
Türkü türkü 
Gönüllere dolmazdım
Ne şiir yazar, 
Ne kitap okurdum
Ne de sevdamı 
Gecelere dokurdum
Seninle varım, 
Senin için varım
Yüreğinle seslen sen
Yüreğimle duyarım
Ve biliyorum ki
Seslensem gurbetten
Sıladan duyarsın
Ne diyeyim can..
İyi ki varsın...
İyi ki varsın...
İyi ki varsın...♥

HAZAN MEVSİMİNDE 

24 Eylül 2014 Çarşamba

Oyuncağın kırıldı diye üzülme çocuk... Büyüyünce kalbin paramparça olacak! — Cemal Süreya

Oyuncağın kırıldı diye üzülme çocuk... Büyüyünce kalbin paramparça olacak!  — Cemal Süreya

Türk Edebiyatı’nın bilinen ilk aşk şiiri

Türk Edebiyatı’nın bilinen ilk aşk şiiri, ilk Türk şairi Aprın Çor Tigin’den;  Küçlüg priştiler Küç birzünin Közi karam birle Külüşüpen külüşügin oluralım  Günümüz Türkçesiyle:  Güçlü melekler Güç versinler Gözü kara sevgilimle Gülüp gülüşerek oturalım 

Türk Edebiyatı’nın bilinen ilk aşk şiiri, ilk Türk şairi Aprın Çor Tigin’den; Küçlüg priştiler Küç birzünin Közi karam birle Külüşüpen külüşügin oluralım Günümüz Türkçesiyle: Güçlü melekler Güç versinler Gözü kara sevgilimle Gülüp gülüşerek oturalım

Senden sonra çok yağmur yağdı.

Senden sonra çok yağmur yağdı. Çok insanlar geldi, anlatıp gittiler... Senden sonra ağız dolusu kahkaham kalmadı, her gülüşe bir ucundan, bu dünyada bir daha seni göremeyecek olmanın kekre tadı karıştı. Senden sonra çok yağmur yağdı.  — Kemal Sayar  

Senden sonra çok yağmur yağdı. Çok insanlar geldi, anlatıp gittiler... Senden sonra ağız dolusu kahkaham kalmadı, her gülüşe bir ucundan, bu dünyada bir daha seni göremeyecek olmanın kekre tadı karıştı. Senden sonra çok yağmur yağdı. — Kemal Sayar

Ayakucuma düşüp kırılan neşemi gözlerimle topladım.

Birden bütün neşemin bir camın kırılışı kadar ses ve şıngırtı çıkararak düşüp kırıldığını gördüm. Ayakucuma düşüp kırılan neşemi gözlerimle topladım.  — Sait Faik Abasıyanık

Birden bütün neşemin bir camın kırılışı kadar ses ve 


şıngırtı çıkararak düşüp kırıldığını gördüm. Ayakucuma 


düşüp kırılan neşemi gözlerimle topladım. — Sait Faik 


Abasıyanık

Kalbinden çürümeyecekti de ya nerden çürüyecekti Elle koparılmış her elma gibi düşmemiş ki dalından — Celal Fedai

#photography  


Kalbinden çürümeyecekti de ya nerden çürüyecekti Elle 

koparılmış her elma gibi düşmemiş ki dalından — Celal Fedai

If I could touch anything in the world right now, it would be your heart.

If I could touch anything in the world right now, it would be your heart. I want to take that piece of you and keep it with me.” —Jessica Verday

If I could touch anything in the world right now, it would be your heart. I want to take that piece of you and keep it with me.” —Jessica Verday


Be that child.

Do you remember when you were a child?  It was so easy then to play and laugh and observe all that nature has to offer.  But if that wasn't your childhood, you can still have it now.    Take the time for yourself because you deserve it.  Watch a flower unfold.  Watch raindrops splash into a puddle.  Wiggle your toes in the water.    Breathe deeply and fill your lungs fully.  When you exhale, let all of your stresses go out in your breath.  Pretend you are a happy child.  Be that child.  

Do you remember when you were a child? It was so easy then to play and laugh and observe all that nature has to offer. But if that wasn't your childhood, you can still have it now. Take the time for yourself because you deserve it. Watch a flower unfold. Watch raindrops splash into a puddle. Wiggle your toes in the water. Breathe deeply and fill your lungs fully. When you exhale, let all of your stresses go out in your breath. Pretend you are a happy child. Be that child.



23 Eylül 2014 Salı

Sustum...!

sustum!  sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,  sustu hayat, sustu zaman  acılar konuşuyor yalnız  acılarım konuşuyor  kimse duymuyor...  duymuyor...  duymu...  duy...  


Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz… Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak… 
Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen. 
A.H.İzgören 



Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı 

Herkesin konuştuğu bir dünyada 
ben sustum! 
ne kadar susulacaksa o kadar sustum! 
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız... 
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime 
kimse duymuyor... 

Sustum! 
Bin ah sürüp dudaklarıma 
ne kadar susulacaksa o kadar sustum! 
sustu benimle deniz, 
sustu deli dalgalar, sustu martılar... 
umutlarımı sarıp rüzgarlara 
uzaklara savuruyorum her gece 
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne 
kimse görmüyor... 

Sustum! 
Tam acılarımı haykıracaktım ki, 
sustum 
ne kadar susulacaksa o kadar sustum! 
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin... 
içimdeki volkanları boğarak sustum! 
açmadım kimselere yüreğimi 
hançeri sadece kendime sapladım 
sapladım ve sustum! 
hüznü yüzümde, 
acıları gözlerimde topladım sustum! .. 

Sustum! 
sustu dudağımdaki şarkı, 
gözlerimdeki şiir 
yaraları yalayan rüzgar 
sokaklarında kahrolduğum şehir 
gözlerim konuşuyor yalnız! 

Saçı ağarmış hayaller 
nemli kirpiklerle 
bulutlandığında gözlerim 
gökte şimşek olup çakıyorum 
kimse görmüyor... 

Sustum! 
tuz basıp yaralarıma! 
ne kadar susulacaksa o kadar sustum! 
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi 
yaslanıp yalnızlığın duvarına 
gül döküp kalabalıklara her gece 
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi 
kimse bilmiyor... 

Sustum! 
tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum 
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak 
acılar konuşuyor şimdi yalnız 
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor 
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir 
atıyorum uçurumlardan 
kimse görmüyor 

Ne zaman 
dudaklarından öpmeye kalksam hayatı 
saçlarını koklasam rüzgarların 
içimde incecik bir sevgi ürperiyor 
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme 
gelmiyor beklediğim bahar 
yaralar merhem tutmuyor 
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara 
kimse silmiyor 
yağmur dinmiyor 
sevdiğim bilmiyor 

Sustum! 
sustu benimle sarı sabır, 
sustu hasret, sustu zaman 
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata 
kimse duymuyor 

Sustum! 
İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi 
sustum 
sustu dudağımdaki şiir 
gözlerimdeki nehir 
gönlümdeki yara 
bulutlar haykırdı isyanımı 
şimşekler haykırdı 
sadece ben duydum 
sadece ben 

Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat 
ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi 
yaralar merhem tutmuyor 
geceler avutmuyor 
ben sustum 
acılarım konuşuyor yalnız 
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor 

Ben sustum! 
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga 
pencereme vuran yağmur damlaları 
susmuyor dışarda inleyen rüzgar 
yıldızlar küs 
ay üzgün 
yağmur dinmiyor 
içimde binlerce şiir kanıyor her gece 
kimse bilmiyor 
kimse duymuyor 

sustum! 
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret, 
sustu hayat, sustu zaman 
acılar konuşuyor yalnız 
acılarım konuşuyor 
kimse duymuyor... 
duymuyor... 
duymu... 
duy... 



Nuri CAN