Ecille-i rical-i Kadiriyye ve Üveysiyye’den es-Seyyid eş-Şeyh Osman Nureddin-i Şems (k. s) Efendi hazretleri’nin 41 beyitten oluşan “gönülden gönüle” redifli gazeli için Ahmed Sâfî hazine-i irfân’ dır buyurur.
Vahdet-i vücuda dair pek mühim hakâyıkı câmi’dir der Hüseyin Vassaf ve ekler: Aşk-ı ilahi cidden galeyân edip bu sayede âteşîn sözler söylemeye başlamış…
Kemal Edib Kürkçüoğlu’na göre şeyhliği şâirliğine mâye, şairliği şeyhliğine sâye olmuştur Osman Şemsi (ks) Efendimin…
Görünür tâbiş-i dîdâr gönülden gönüle
Berk urur pertev-i envâr gönülden gönüle
Gönülden gönüle yüzünün ışığı görünür sevgilinin
O’nun (yüzünün) nurları şimşek çakar gibi parlar gönülden gönüle
Mütekâbil iki mir’ât-ı musaffâya adîl
Aks eder hâlet-i ahyâr gönülden gönüle
Kirden, pastan arınmış ve birbirlerine denk iki ayna gibi gönülden gönüle yansır (ahyarın) yaratılıştan hayır ve iyilik üzere bulunanların halleri
Zâkiri vâsıl eder Hazret-i Mezkûr’a tamam
Nûr-ı bâlâ-rev-i ezkâr gönülden gönüle
Yüceliklerde yürüyüp giden zikirlerin nuru gönülden gönüle
Zikredeni, zikirdeki Hazrete kamilen eriştirir
Devr-i sahbâ-yı sürâhî vü piyâle gibidir;
Dökülür neş’e-i esrâr gönülden gönüle
Billur şarap şişesinden, kadehe şarabın devredildiği (döküldüğü) gibi
Yüce sırların neş’esi gönüle gönüle dökülür
Dem-i âheng-i ney-i şâh ile Mansur’a dönüp
Ratb olur sohbet-i ebrar gönülden gönüle
Şah neyin ahengindeki demden Mansur’a dönüp iyilik kötülük kaydından geçenlerin sohbetleri gönülden gönüle tazelenir.
Şah’ın nefesindeki ahenkten demlenerek Mansur gibi iyilik kötülük kaydından geçenlerin dostlukları (zaman mekan endişesi olmadan) gönülden gönüle her an devam eder, kesilmez.
Şah neyinden çıkan tok seslerin ahengindeki nefes ile (Hakkın sırlarını ifşa ile “Ene’l Hak” makamında şehid olan)
Hazreti Hallacı Mansur’a(ruhaniyetine selam olsun) döndürdü. (Şah ney akordundan daha tiz ahenge sahip mansur neye düşürdü manası da mahfuz) Olgun kimselerin sohbeti ta böylece tazelenir gönülden gönüle
Başka dil delme, bu gönlümden alıp cevr okunu
Gezmesin öyle sitemkâr gönülden gönüle
Cevir ve cefa okunu sakın bizim gönlümüzden çekip başka bir gönle atma
Bizim gönlümüzde dursun bu cevir ve cefa oku, eziyet ede ede gezmesin gönülden gönüle
Zühd ü imânını yağmaya gider ehl-i dilin,
Ateş-i aşk-ı tebeh-kâr gönülden gönüle
Gönül ehlinin imanını ve zühdünü yağmalamak için
Aşkın tebahkar ( yağmalayıcı, harap edici) ateşi, gönülden gönüle gezer durur
Tâ-müselsel erişip verdi bana feyz-i bekâ
Cezbe-i Ahmed-i Muhtar gönülden gönüle
Ahmed-i Muhtar’ın cezbesi gönülden gönüle aktarılan bir silsileyle beni sonsuzluğun feyzinden
nasiplendirdi
O bilir Ahmed-i Muhtâr’ı kime erdi ise
İlm-i mahiyyet-i Kerrâr gönülden gönüle
Döne döne savaşan (savaşta hiç durmadan hamle yapan) Ali’nin ilminin mahiyyetini gönülden gönüle aktarma yoluyla edinen bilebilir Ahmed-i Muhtar’ı
Oldu Mansûr ile ber-dâr ü Feridûn ile katl
Seyr edip neş’et-i ber-dâr gönülden gönüle
Aşk şehitlerinden Hallac-ı Mansur ile asılan, Feridûn ile katlolan
gönülden gönüle asılanlara yetişip seyretti
Lâ mekân olduğu için tutmadı âlemde mekân
Arz ider kendini dildâr gönülden gönüle
Mekandan münezzeh olduğu için alemde kendine bir mekan tutmadı
O sevgili kendini gönülden gönüle arz eder
Her zaman eyleyip bir kisve-i insânı ridâ
Azm ider Hazret-i Settâr gönülden gönüle
Her zaman bir insan suretine bürünüp
Hazret-i Settar ta böylece gönülden gönüle sefere azm eder
Ben ne da’vi edem “ol sırrı Huda bende” deyu
Kendi eyler ânı izhar gönülden gönüle
Benim nasıl “Allah’ın sırrı bendedir” diye bir iddiam olabilir
Kendi bu iddiayı gönülden gönüle açığa vurur durur
Hızr’am ihyâ-yı dil-i mürdelere âb-ı hayât
Saky için eyledim imrâr gönülden gönüle
Gönlü ölülere can veren, hayat suyu olan Hızır gibiyim
Susuzluklarını gidermek için zaman misali geçtim gönülden gönüle
Nâmını feyzim ile münbit olan arz-ı kulûb
Görünür gülşen-i ezhâr gönülden gönüle
Adı her yana yayılan feyzim ile yerin merkezi bereketlendi
işbu sayede nice gülbahçeleri çiçekler görünür gönülden gönüle
Asumânım ki derûnumda nice şems ü kamer
Devreder sâbit ü seyyâr gönülden gönüle
Öyle bir feleğim ki içimde nice güneşler aylar var,
orada sabit duranlar, hareket edenler döner durur gönülden gönüle
Ederim meh gibi şeb-zindeye her şeb işrâk
Feyz-i cân-perver-i eshâr gönülden gönüle
Ruhu besleyen seher vakitlerinin feyzi gönülden gönüle dolaşır da
Gecelerini uykudan kesilip ihya eden her diri gönüllüyü ay gibi aydınlatır
Âb-ı rahmetle ben irvâ ederim her feleği
Rızk-ı maksum ile ikdâr gönülden gönüle
Rahmet suyuyla ben suya kandırırım her feleği
Taksim edilmiş (manevi) rızkın ilahi taksimi ile kudret veririm gönülden gönüle
Benem ol arz ki tâ zâviye-i kalbimde
Görünür kişver-i Cebbâr gönülden gönüle
Ben öyle bir yeryüzüyüm ki kalbimin bir köşesinden
Cebbar’ın ülkesi (makamı) görünür gönülden gönüle
Nice arş u nice kürsi nice âdem nice devr
Nice bin âlem-i devvâr gönülden gönüle
Nice arş, nice kürsi, nice adem, nice devir, çağ, zaman
Nice nice devreden alemler gizlidir gönülden gönüle
Benem ol maden-esma ki benim gencimden
Verilir gevher-i esrâr gönülden gönüle
O esmâ’nın mâdeni benim ki benim hazinemden
Gönülden gönüle bütün sırların cevheri verilir
Benem ol mahzen-i gencine-i halku icâd
Ederim fiilimi isdâr gönülden gönüle
Yaratılmanın, ortaya çıkmanın hazinesinin gizli kaynağı, mahzeni benim aslında
Ben fiilimi işlerimi gönülden gönüle ortaya çıkarırım
Fâlik-i habb u nevâ Gâfir u Settâr-ı uyûb
Olurum sun’ ile gir-dâr gönülden gönüle
Gönülden gönüle yaratma sanatındaki kudretle
tohumu çatlatıp yaran, rızkı veren, suçları bağışlayan ayıpları örten olurum
Mâlik-i dâr-ı celâlem ki celâlimden nihân
Yakaram nar-ı ciğer-hâr gönülden gönüle
Celal diyarının maliki benim ki celâlimden gizlice
Ciğerleri yiyen ateşi yakar yandırırım gönülden gönüle
Zevk-i suzânına hasretle gelir fevc-be-fevc
Bağlanıp sâhib-i zünnâr gönülden gönüle
Zünnar sahibi bile olsa akın akın gelir
Gönülden gönüle yakıcı ateşimin hasretiyle bağlanır
Özge rıdvâna ferâdis-i cemâlem açarım
Nurdan ravza-i gül-zâr gönülden gönüle
Cemalimin Firdevsleri bir başka cennet bir başka rıdvandır
Nurdan (yapılı) gülbahçesinin ravzasını gönülden gönüle ben açarım
Nice ta’rif edeyim vasfını, gel gir gönüle
Ki olur seyri bedîdâr gönülden gönüle
Ben nasıl tarif edeyim onun nasıl olduğunu gel gir gönle
ki apaçık olan (ancak) gönülden gönüle seyredilir
Kûh-sârında gulâmânına Yusuf hayrân
Derd-i aşk ile giriftâr gönülden gönüle
Gönülden gönüle aşk derdine tutulmuşların
Dağının tepesindeki delikanlılara güzellik timsali Yusuf bile hayrandır
Gül-sitânında ki hûrâna Züleyhâ meftûn
Zülf-i sevdâsına bîmâr gönülden gönüle
Gönülden gönüle (var olan) gül bahçesindeki hûriler Züleyha’yı bile büyülenmiştir
Züleyha bile o hurilerin zülfünün sevdasıyla hasta olmuştur
Nice vildân-ı gül-endâm u ne hûr-ı maksûr
Arz eder bûy-ı semen-bâr gönülden gönüle
Nice gülendamlı cennet hizmetkarları, nice övülmüş huriler
Gönülden gönüle o pek kıymetli kokuyu arz ederler
Sâki-i kevser-i aşkım, kadeh-âşâm-ı rahîk
Kim olur her biri fevvâr gönülden gönüle
Aşkın hayat veren kevserini dağıtırım ki o saf, duru ve kokulu aşk şarabından kadehinden her kim içerse coşar, taşar gönülden gönüle
Cür’a-çin-i kadehi zümre-i mestân-ı Hudâ
Bâde-i aşk ile ser-şâr gönülden gönüle
Hak şarabıyla kendin geçmişler zümresinden bir yudum alanlar, insanı kendinden geçiren ilahi aşk ile lebaleb (ağzına kadar) dolarlar gönülden gönüle
Garka-i lücce-i hayret-i ebediyyü’z-zaman
Olamaz fark ile hüşyâr gönülden gönüle
Gönülden gönüle sonsuza kadar hayret denizine dalmışlar
Bir daha kendilerine gelerek bu geçici alemi fark edemezler
Gül-nihâli şecer-i Tûr-ı tecelliye ‘ıyân
Gülleri nâr-ı şerer-bâr gönülden gönüle
O ağacın gülfidanı ki Tur dağında Hakkın nida ettiği tecelli onda apaçık bellidir
Gülleri kıvılcımlardan bir ateş saçar gönülden gönüle
Seyr-i ruhsârına Mûsî-i hıred âşüfte
Nûr-ı gül-bângine şeb-tar gönülden gönüle
Gönülden gönüle akseden gülbanginin nuru ile
Yüzünün seyrinin derdine düşmüş Hz. Musa’nın aklı başından gider
Nâr-ı gül-geşt-i temâşâ-yı dil-i İbrâhim
Dûdesi berd ü selâm-bâr gönülden gönüle
İbrahimin gül bahçesinde gezinen gönlü
Çırası gönülden gönüle serinlik ve selamet yağdıran ateş içindeydi
Hançer-i hârına kurban ser-i İsmâil
Cümle kurbânına ser-dâr gönülden gönüle
Hz. İsmail’in başı, delici hançerine kurban olsun ki
Gönülden gönüle kurban olanların hepsinin başıdır O
Kasr-ı vâlâsına sadr oldu tamâm mak’ad-ı sıdk
Medd-i nezzâresi dîdâr gönülden gönüle
Sadakat makamının baş köşesine, en yüce köşküne geçti oturdu
Gönülden gönüle sevgilinin yüzünü seyretmektedir sonsuz bir seyirde
Kenz-i mahfîdir, eder vahdet-i zâtiyle zuhûr,
Sırr-ı Mevlâyı cihân-dâr gönülden gönüle
Gizli bir hazinedir amma zatının tevhidiyle zuhur eder
Cihanın sahibi Mevlanın sırrı gönülden gönüle
Yeter ey Şems, yeter lâf ile keşf-i esrâr;
Keşf odur kim gide esrar gönülden gönüle
Yeter ey Şems, yeter bunca laf ile sırları orta yere dökmek, keşfetmek davası
Keşf odur ki sözsüz ve sessiz gönülden gönüle müphemiyeti giderir ( sırları gönülden gönüle iletir)
Tarz-ı etvâr-ı hâmûşânede bîsavt u huruf
Vahyolur ma’ni-i güftâr gönülden gönüle
Sessiz sedasız olarak sırları bilenlerin ve söyleyenlerin tavırları tarzı yine sözsüz sessiz ve harfsizdir. Bu tarz içre sözün özü, anlamı, gönülden gönüle bildirilir
Osman Şemi Efendi (ruhaniyetine selam olsun) marifetiyle sevk olunan manadan zevk alanların gönlüne, ömrüne bereket olsun ya huu
UMUT REHBERİ
0 yorum:
Yorum Gönder