Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

27 Eylül 2013 Cuma

Garip bir musalla taşıyım ben…HAYIRLI CUMALAR ♥

   

Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan ALLAH(C.C.)'a hamd olsun...
Salatü selam alemlere rahmet olarak gönderilen
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa(s.a.v.)
ve tüm inanaların üzerine olsun...
 
♥ HAYIRLI CUMALAR  ♥




Garip bir musalla taşıyım ben…
Üzerimden ne insanlar, ne hayatlar geldi geçti sayısını bile bilmiyorum. Üzerime her konan soğukluğumdan şikâyet etti. Bilmiyordu ki bu benim değil, ölümün soğukluğuydu.
Benden korkuyorlardı. Ama az sonra kabirde karşılaşacakları çetin hesabı bilecek olsaydılar,

eminim kıyamete kadar üzerimde kalmayı tercih ederlerdi.
Garip bir musalla taşıyım ben…
Kimi insanlar olur ki sabırsızlanırım “Bir an önce üzerimden alıp da götürsünler” diye.

İnanın, bazılarının günahlarını ben bile taşıyamıyorum! Şu ayaklarım da mermer olmasa çökeceğim olduğum yere.

Ama öyleleri de var ki onların sıcaklığında, kendi soğukluğumu unutuyorum. “Cenaze namazını biraz daha uzatsalar,

biraz daha beraber kalsak” diyorum.
Garip bir musalla taşıyım ben...
Bilmiyorum, mimarisi benim kadar basit ama benim kadar ürkütücü olan başka bir yapı var mıdır yeryüzünde…
Garip bir musalla taşıyım işte ben…
İnsanlar bana bakınca düşünsün tefekkür etsin, artık bir şeylerin farkına varsın istiyorum.

Ama her seferinde şöyle bir ürperip, yüz çeviriyorlar benden.
Onların bu haline ben, bazen acıyarak, bazense hüzünle bakıyorum.

Sonra alaycı bir tebessümle haykırıyorum onların tarafına; “Çevir bakalım kafayı, elbet bir gün buluşacağız.

O zaman da böyle yüz çevirebilecek misin benden?” diyorum ama sesimi duyuramıyorum, duymuyor insanlar beni.
Garip bir musalla taşıyım ben…
En hafif yüküm, kışın üzerime biriken kar taneleridir. O soğuk günlerde, bana inat yükselen

ve bana küçümsermiş gibi tepeden bakan binalara bakarım, bütün ürkütücülüğümle.

“Acaba?” derim kendi kendime ve pencereleri gözlerim, “Şu pencerelerden bana bakıp da ölümü düşünen var mıdır?” diye.
İnanır mısınız, daha hiç görmedim bugüne kadar böyle bir kimseyi...
Garip bir musalla taşıyım ben...
Camiye girip çıkanlara bakarım ibretle, “Acaba sıra hangisinde?” diye...
Bazen cemaatten seçtiğim birisinin gelmesini isterim, “Şu gelir bugünlerde herhalde” derim, kendi kendime.

Hatta geçen gün beni yapan ustayı getirdiler üstüme. İşi zor gibiydi, Allah yardım etsin.

“Vay be usta! Sen de geldin demek!” dedim ama ne fayda; o kendi derdindeydi, duymadı bile beni…
Garip bir musalla taşıyım ben…
Bazen çocuklar gelip oynar üzerimde, şakalaşırlar. En çok sevdiğim de bu işte.

Ölü taşımaktan başka bir işe yaramadığımı düşündüğüm anlarda, onlar gelir, unutturur hüznümü ve kötü hatıraları.

“Keşke hiç gitmeseler yanımdan” derim. Bir de o güzelim ezanlar, salalar ve kandil geceleri…

Bunlar da olmasa vallahi çekilecek iş değil benimkisi...
Garip bir musalla taşıyım ben...
“Acaba” diyorum kendi kendime, “Bir günlük tutsaydım ne olurdu?”

Herhalde dünyanın en yoğun ve en sıkıcı günlüğünü yazmış olurdum ben!
Şu cenaze namazlarında konuşulanları, fısıldananları yazsam belki ilgi çekerdi?

Düşünsenize, millet cenazede bile dünya muhabbeti yapıyor. Rahmetlinin varislerine neler bıraktığını soruyorlar birbirlerine!...
Bir de üzerime gelenlerin ağır yükünü, hazırlıksızlıklarının ızdırabını, karşılaşacak oldukları kabir hayatından nasıl korktuklarını yazsam, hiç bitmeyecek ama çoğu insanın da okumaya korkacağı kitap olurdu herhalde.
Garip bir musalla taşıyım ben…
İşte, yine bir ezan ve ardından hoş bir sala…
Belli ki yine bir yolcu var. Kimmiş, hiçte merak etmiyorum. İnanın çektikleri o azapları görmek, çok incitiyor beni.

İnşaallah iyi birsidir de şu soğuğunun üstüne bir de onun ızdırabıyla kahrolmayayım.
Ey insan! Aklına başına al da ne sen benim üstümde yorul ne de beni yor…

OKTAY ÇAKMAK


24 Eylül 2013 Salı

Bazen susmak gerekiyormuş Bazen bomboş bakmak gerekiyormuş ...!





  

Uyku ve uyanıklık arasında yaşar insan hangisi rüya hangisi gerçek fark etmez ! edilemez !
Bazen gerçektir yaşadıkların ! masal gibi dinlersin hayatı …
Bazende masaldır anlatılan...
ne garip ! gerçek sanırsın gördüğün rüyaları…
karışıktır bu hikaye…
karışıktır bazen insan…
ve bir düğümdür hayat…
çözdükçe, rahatlar , uykular tatlıdır …
İnsan uyuyor dersin !... uyuduğunun farkında bile değilsin …
Gülüyorum bazen...
gülümsüyorum…
Dedim ya ? hangimiz uyuyor !...
Hangilerimiz uyanık bilinmiyor...
İnsan tutmuş bi ipin ucundan , hem yazıp , hem söyleyip , hem dinliyor…
yada uyumakmı gerçek olan…
veya tamamen bir rüya mı uyanınca hayattan bize kalan…





 Bazen susmak gerekiyormuş
Bazen bomboş bakmak gerekiyormuş 

Hayatın yalanlarına..
Anlamaya çalışmak saçmalık..!
Anlamadan yaşamak gerekiyormuş..

ama bazen!
Unutmak gerekiyormuş unutulma pahasına.
Zaman değilmiş gideni getiren..
Aslında zamanmış var olanı götüren..!





20 Eylül 2013 Cuma

Harfi korkularla beslenen bir iman duasıyla…HAYIRLI CUMALAR ♥

   
Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan ALLAH(C.C.)'a hamd olsun...
Salatü selam alemlere rahmet olarak gönderilen
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa(s.a.v.)
ve tüm inanaların üzerine olsun...

ES SELAMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATUHU HAYIRLI CUMALAR

******
Harfi Korku...

DÜŞÜNCELERİ DÜZENLEMEK, fikirleri ahenkleştirmek,

duyguları durultmak; manevi insicamı bedeni bütünlükle oluşturduğu gibi,

ömür dakikalarını bereketlendirir, az ömürde öz ameller yapmayı sağlar.

Bir anda zihin zembereğine çarpan düşünceler, dimağı etkileyen fikirler, kalbi karıştıran hisler;

bedensel olarak bir yerde duruyor olsa da o insan farklı yerlerde gezdirir, değişik dünyalarda dolaştırır.

Titreşen düşüncecikler, ihtizazdaki duygucuklar, iç âlemi karardade olmamış bir denize dönüştürür;

yüksek olmasa da dalgalar hep vardır o denizde.

Musibet yükselmeler, zevk alçalmalar; denizin derin dalgaları, değişim dönüşleridir.

Kâh boğulunur, kâh sahil selametine çıkılır; dalgalardan, değişimlerden.

Harfi hareketlerle hareket etmezse zihin, ya bir şirk kayasına çarpar ya da şüphe buzul dağına;

Hayat gemisi ömrün her “an” ında batar, zamanın her salisesinde solar.

Harfi görüş, bakış, okuyuş; düşünce merdivenlerini yükseltir, duygu dağınıklığını giderir, gidilen yeri ap açık gösterir.

Meyve harfini iyi okumak; insan çekirdeğini, kâinat çekirdeğini iyi okumayı, hayat ağacını güzel görmeyi öğretir.

İsmi boğulmalar acabalar denizindeki dalgalanmalardandır; bir ömrü boş bitirir, bir hayatı heder eder.

Acabalar, ne olacaklar, nasıl bitecekler şüphesi, endişesi, kaygısı hep sürecektir.

Endişelerin kontrolüne girmek değil endişeleri kontrol altına almak; esen rüzgâr
sahil-i selamete yol aldırır.

Kaybetme endişesi onu daha fazla kıymet verdirir, muhafaza hususunda daha da gayrete getirir;

böylesi acaba iyidir, iyiliği boş bırakmaz hareketli ve diri tutar.

Endişenin, kaygının, ihtizazın harfisi; ismi kaygılarda, korkularda kaybolmaktan korur.

Başıma ne gelecek, biraz sonra ne olacak, geleceğim güvencede mi gibi korkular hazır zamanı zora sokar,

onu boğar, işlevsiz ve hareketsiz kılar; düşünceleri imanla düzene koyan,

duyguları tevekküle dizgine eden, “an” ın derinliği ve enginliğini elde eder;

kâh mazide, kâh istikbalde sürur ile seyahat eder.

İsmi endişedeki biri küçük bir dalgada boğulurken harfi kaygıyı elde eden,

musibetin büyük dalgalarında adeta sörf yapar; geçmişin elemleri,

geleceğin korku ve endişeleri onun hazır zamanına zarar veremez.

İhtizaz her zaman vardır; atomun çekirdeğinde, ağacın çekirdeğinde,

galaksilerin karnında, kalbin ortasında, duyguların derinliğinde. İman başka türlü nasıl canlı olur;

hayat ağacı başka türlü nasıl dal yapar, yaprak yapar, çiçek acar, meyve verir, meyvenin de yeniden çekirdeği olur?

Endişeye, korkuya, acabaya mahal yok; her mahal kontrol altında,

her mahal Kudret, Rahmet ve Hikmet kapsam alanında.

İmanı besleyen şüphe, Kudrete götüren korku, Rahmete ram eden endişe iyidir.

Her şey sıra ve kısmet tahtında dönüyor; düşünceleri darmadağın eden,

duyguların düzenini bozan hırs hiçbir şeyi değiştirmez; sadece zihni hasarete, kalbi kasavete sevk eder,

ümitsizlik denizinde boğar.

Endişeden uzak, korkudan ırak, kaygıdan beri; harfi şüpheler, harfi elemler,

harfi korkularla beslenen bir iman duasıyla…


Hüseyin Eren


Yüreğime "KÖRDÜĞÜM" Eyle Yüreğini..!

 





Bak sînemde bir ok var, derûnumda bir acı, Sendedir ilâcı…

    

Ay yüzlüm, apaçık sözlüm ruhum Sana kurban;
Gönlüm Sana hayran!.
Nergis bakılarının tesiri ne de yaman!
Sultânım el-amân..!
Bak sînemde bir ok var, derûnumda bir acı,

Sendedir ilâcı…
Ey varlığı nur, dünyası sürür, sözü Kur”ân!
Her derdime derman…
Pür ateşim bırakma hicranda beni zinhar!
Ruhumda âh u zar…
Hem mahzun, hem de perişan dertlerle kıvrandım;
Kapına dayandım!
Bilmem başka kor, başka ateş, ben Sana yandım;
Seninle uyandım.

Ey dünyaya arştan gelen nûr, ey meh-i tâbân!
Aydınlattı ziyan…
Bakıp da evsâfına hep dîdârını andım;
Aşkınla kıvrandım.
Ey taptaze gül, kakülü amber, saçı reyhan!
Caziben ne yaman!
Görmemiştir cihanda gözler Sen gibi dilber…
Güneşlerden enver…
Aç lütufta bağrını aç ki kıtmîr kulundur!
Dergâhın uludur…
Deryalara denk kereminden bir katre İhsan,
Ey gönlüme Sultân!
Üitfeyle ne olur bildiğim başka kapı yok!
Derdim herkesten çok.

Ay yüzlüm, apaçık sözlüm ruhum Sana kurban;
Gönlüm Sana hayran!.
Nergis bakılarının tesiri ne de yaman!
Sultânım el-amân..!
Bak sînemde bir ok var, derûnumda bir acı,
Sendedir ilâcı…
Ey varlığı nur, dünyası sürür, sözü Kur”ân!
Her derdime derman…
Pür ateşim bırakma hicranda beni zinhar!
Ruhumda âh u zar…
Hem mahzun, hem de perişan dertlerle kıvrandım;
Kapına dayandım!
Bilmem başka kor, başka ateş, ben Sana yandım;
Seninle uyandım.

Ey dünyaya arştan gelen nûr, ey meh-i tâbân!
Aydınlattı ziyan…
Bakıp da evsâfına hep dîdârını andım;
Aşkınla kıvrandım.
Ey taptaze gül, kakülü amber, saçı reyhan!
Caziben ne yaman!
Görmemiştir cihanda gözler Sen gibi dilber…
Güneşlerden enver…
Aç lütufta bağrını aç ki kıtmîr kulundur!
Dergâhın uludur…
Deryalara denk kereminden bir katre İhsan,
Ey gönlüme Sultân!
Üitfeyle ne olur bildiğim başka kapı yok!
Derdim herkesten çok.



SEN BİL Kİ , ÖZDE BİLSİN...

   

Veren eli SEN sanırsan,
Nefsin ÖZDÜR, sen YANILDIN,
Elden çıkan BENDEN dersen,
Özün NEFS'dir sen YANILDIN,

Nefsin kalmaz, ÖZ gidenede,
Kalır dersen, sen YANILDIN,
Özün Varır "OL DİYENE",
Hesap ÖZDE, sen YANILDIN,

Nefsin sandın, bu DÜNYADA,
Özün çıktı, sen YANILDIN,
Dirilirsin "O MAHŞERDE", Aklı veren ÖZ ÖNÜNDE,
Aklı veren ODUR dersen, SEN YANILDIN....
kUL tAŞKIN dERKİNe,
SEN BİL Kİ , ÖZDE BİLSİN...

Her nefis ölümü tadacaktır.

  


"Külli nefsin zâikatü'l-mevt", yani "Her nefis ölümü tadacaktır."(bk. Âl-i İmran, 3/185; Enbiyâ: 21/35; Ankebut, 29/57)


*******



N'eylersin ey gafil dünya malını?

Yiyeceğin hiç fikrine düşmez mi?

Bin yıl ömür sürsen bir gün ölürsün,

Öleceğin hiç fikrine düşmez mi?



Gine aklar düştü siyah saçına,

Ölmeden tövbe et gizli suçuna.

Kara yer altında kabrin içine,

Gireceğin hiç fikrine düşmez mi?



Niçin dinlemezsin âlimler sözün?

Niçin ağlayamaz şu iki gözün?

Kızmış saç üstünde kalmış namazın,

Kılacağın hiç fikrine düşmez mi?



Bilesin dünyanın öte yanını,

Ne kervancı koyar, ne kervanını.

Azrail gelince tatlı canını,

Alacağın hiç fikrine düşmez mi?



İşte geldin gördün bu dünya fena,

Günahına ağla sen yana yana.

Teneşir üstünde sen döne döne,

Yunacağın hiç fikrine gelmez mi?



Ettin mi dünyada bir iyi fikir?

Dilinden gitmesin zikirle şükür.

Kara yer altında Münker'le Nekir,

Soracağın hiç fikrine düşmez mi?



Yunus Emre eydür: Eyle niyazı,

Bozulmaz Mevlâ'nın yazdığı yazı.

Eğnine biçerler şu kefen bezi,

Giyeceğin hiç fikrine düşmez mi? YUNUS EMRE

12 Eylül 2013 Perşembe

"Sen ALLAH' dan razı olmadığın halde ondan razı olmayı istemekten utanmıyor musun."

  

Süfyanı Sevri, RABİA Hatun yanında şöyle dua eder: "Ey ALLAHIM BİZDEN Razı Ol" Bunun üzerine Rabia Hatun SEVRİ' ye hitaben "Sen ALLAH' dan razı olmadığın halde ondan razı olmayı istemekten utanmıyor musun."

BU çıkış üzerine Sevri ALLAH'dan af diler. "O halde kul ne zaman ALLAH'dan razı olur?" suali üzerine Rabia Hatun "Kulun musibete sevinmesi, nimete sevinmesi gibi olduğunda ALLAH'dan razı olmuş demektir. Çünkü ikisi de ALLAH' dandır. Yine Rabia Hatun İlahî aşkın kendisini sarması halinde o yüce makamda ALLAH'a şöyle niyaz ediyor.

"Ya Rabbi sana kulluğum, eğer cehennem korkusundan ise beni ebediyyen cehennemden çıkarma. Eğer sana kulluğum cennete girmek içinse bana cennet yüzü gösterme."

6 Eylül 2013 Cuma

HAYIRLI,NURLU CUMALAR AMİN. ♥

 

Vakti şerifler hayrola ,Hayırlar feth ola.Şerler def ola. Gönüller şâd ola. Kalplerimiz mesrûr, sırlarımız mestûr, zahirimiz mâmûr, bâtınımız pür nûr ola . Cenâb-ı Hakk dert verip derman aratmaya, hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva, gönüllerimize imân, kalplerimizi musaffa eyleye.Zümre-i salihinden ve gürûh-ı naci’den eyleyip, dualarımızı dergâh-ı izzetinde kabul ve makbul eyleye, nefesimiz Hakk, nutkumuz can bula .HAYIRLI,NURLU CUMALAR AMİN. ♥

ESSELAMU ALEYKÜM VE RAHMETÜLLAHİ VE BERAKATÜHÜ ♥
Temennî
Yaşar Beçene

Geçip gitmeden ömür dünyanın telâşıyla
Sırılsıklam olsam ah semânın gözyaşıyla!

Hüşyâr olsa bu gönlüm titrese hep yüreğim
Bitevî sancılarla kaynayıp dursa beynim.

Muttasıl heyecanla dolup dolup da taşsam
Uçarak uzaklara maveraya ulaşsam.

Dilimdeki tespihim gürül gürül O olsa
O’ndan gayrı ne varsa üfûl edip kaybolsa!

Her yanımı kuşatmış nefsin türlü hilesi
Aydınlık günler için çeksem fikir çilesi.

Sancısını duyarsam Rabbim lütfun ne de çok
Duam olsun ıstırap başka şeye gerek yok.

Bâd-ı sabalar artık muştuları getirsin
Bir hüzme alsın beni güneşime götürsün.

Bir cezbe hâline girip mesafeleri aşsam
Aşsam ve bu diyardan ötelere ulaşsam............

4 Eylül 2013 Çarşamba

En güzel deniz: henüz gidilmemiş olanıdır... !!! EYLÜL

 



En güzel deniz:
 henüz gidilmemiş olanıdır... 
 En güzel çocuk : henüz büyümedi. 
 En güzel günlerimiz :
 henüz yaşamadıklarımız. 
 Ve sana söylemek istediğim en güzel söz : 
 henüz söylememiş olduğum sözdür...
 Nazım Hikmet


   




Eylül...MEHMET RAUF

  

Eylül hüzünlü bir aşk romanıdır. Bu aşk, gözlerde başlayıp gözlerde yaşanan ve yine gözlerde biten, vuslatın olmayacağını bile bile yine de kalplere söz geçirilemediği için yaşanan, duygusal boyutta kalarak saflığını koruyan, bedensel boyuta taşınarak kirletilmeyen güçlü bir aşktır. Aşklarını bu dünyada yaşama imkanı bulamayan Necib ile Suad, romanın sonunda yanarak can verirler. Bir anlamda, aşklarını öldükten sonra başka bir âlemde yaşayacaklardır.

.....................................................................................................................................................................

Uzun zamandır kitap okumamıştım bu kitapla yeniden kitaplarıma döndüm :) güzeldi duygusal kişilere hitap ediyor okumanızı tavsiye ederim .
Kitabı Eylülde bitirmek için uğraştım ve yetiştirdim :)