Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

27 Şubat 2012 Pazartesi

__Ahh Hasretim bilsen nasıl özledim ÖMRÛM seni__



__Ahh Hasretim bilsen nasıl özledim ÖMRÛM seni__





Anlat bana gülüm,Diyorsun işte, sana feda ömrüm.Seninle

 

 

vuslatsa ölüm.Ölüm benden korksun be ömrümm

 
 

YoLLarıma sıra dagLar sıraLandı geLmedin ÖMRÜM

 


SaçLarıma yaz baharda karLar yagdı görmedin ÖMRÜM


YıLLar geçti ne haLdeyim kimLerLeyim biLmedin ÖMRÜM

 


Hazana yoLdaş oLdu cahiL ömrüm vayyy...


Sevdaya düştü gitti "ömrüm" ömrüm...


Bir kuştu uçtu gitti "ömrüm" ömrüm...

 


 

DüşLerimi Görün öyLeySe . . 

 


Sevdiğinizi Benim Gibi Sevin . . 

 


GüLün Hep GüLdükLerime .. 

 


SıkıySa öLün BakaLım . . 

 


Her Gün öLdükLerime . .



__Güvercin eyledim yüreğimi __

Sevgilim yar'alarıma tuz sepeledi, unutmıyayım onu hep

 

anayım diye.

 

Oh ne hoş etti, her anımı onunla etti.

 
 

Yarasına tuz basılmış bir kuşum


Sanaydı son sabrım, son uçuşum

 

Bakışın namluydu dillerin kurşun

 


İşte öldüm


Daha vuracak mısın?

 



Güvercin eyledim yüreğimi

 


Göğün mavisine boyadım


Açtım kapıları sonuna kadar


Sana yolladım


Daha duracak mısın ?

 



Bahar eyledim gözlerimi


Hüzün duruşunu sakladım


Canımı yaksan da nereye kadar


Külümü yandım


Daha yakacak mısın ?

 



Eşkiya eyledim yüreğimi


Gecelerine durdum


Gözyaşım süzüldü sabaha kadar


Sana beni sordum


Daha susacak mısın ?

 



Ez yüreğimi ellerinin içinde

 

Bu ayrılık “senin suçun” de


Kaç kere sabahın üçünde


Götürüldüm asıldım


Daha asacak mısın ?

 



Kanasın içimde eski bir yara 


Vuslat kalsın başka bahara 


Güvercin yüreğim bir kere daha 


Ölmeye kaldım 


Daha atacak mısın ?

AŞK KALEME DEĞİNCE - VII



AŞK KALEME DEĞİNCE - VII


Kendi gönlümün karanlığında ve kendi kalabalığımda kaybolmuşken, ruhumun dehlizlerinde ayak seslerini duydum. Avuçlarında yüreğin ve bir tutam beyaz ışıkla çıkageldin sen. Beyazlar içerisinde mitolojik bir kahraman kadar etkileyici, bir o kadar da karşı koyulmazdın. Hiç düşünmeden tuttum uzattığın ellerini.

Karanlığa aşina gözlerime ışık oldun. Hüzme hüzme yüreğime doldun. Küçük bir çocuğun annesinin eteğine yapışması gibi, dört elle sarıldım sana. Ve karanlıktan korkması gibi bir yetimin, korktum sensizlikten. Gözlerimi gözlerine çiviledim. Yüreğini alıp kutsal bir emanet gibi koydum yüreğimin yanına.

Ve yürüdük.

Düştük, kalktık, çetin engeller aştık. Ardımıza hiç bakmadan yarına türkü gülüşümüzle yürüdük ve direndik. Menzilsiz bir yol, vuslatsız bir sevdaydı bizimkisi. Beklentisiz, umarsız, çıkarsız ve kuralsız. Pervanenin kendini ışığa atması gibi. Yandık sevdanın narında.

Ne çok ağladık seninle
Ne çok güldük
Ne çok yaşadık seninle
Ne çok öldük

Ne uzun bir yol. Ne kısa bir yolculuk.

Ve şimdi yoksun.

Yüreğimde hasretin, cebimde bir avuç düş tohumu ve dudağımda öksüz bir türkü ile bir başına kalakaldım.

Bu hasret,
Bir nehrin
İnsanı yutması
Ve yahut
Kardan adamın
Kor ateşi
Tutması gibi
Biliyorum eritecek beni
Damla damla
Kim bilir
Belki alışırım zamanla…


Ben seni mi sevdim,
Seni sevmeyi mi?
Ben seni mi özledim,
Seni özlemeyi mi?
Ben seni mi arzuladım,
Seni arzulamayı mı?

Bilmiyorum.

Sensiz ne yapacağımı da bilmiyorum. Belki de bilmek istemiyorum.

Ne yüzler gerçek bu hayatta
Ne verilen sözler
Ne yeminler
Ne de o yeşil gözler
Geceler
Seni düşündüğüm kadar
Uzun olsaydı
Bil ki;
Güneşe hasret kalırdı gündüzler.



24 Şubat 2012 Cuma

‎"Kim önemsemeyerek üç Cuma namazını (peş peşe) terkedecek olursa, Allah onun kalbini mühürler."

HAYIRLI✬✬GÜL✬✬KOKULU✬✬CUMALAR.
.......✬██████___██████✬▒▒▒▒▒✬
....✬████████✬████████✬▒▒▒▒▒✬
... ..██████████████████✬▒▒▒▒▒
...✬██████████████████✬▒▒▒▒▒✬
....✬█████████████████✬▒▒▒▒▒✬
....._✬███████████████✬▒▒▒▒▒✬
.....___✬████████████✬▒▒▒▒▒✬
......._____✬███████✬▒▒▒▒▒
........_______✬███✬___✬▒✬
...........________❤______

Ey Allah'ım!
Ey duaları geri çevirmeyen Rahman!
Sana bütün gücümle, bütün kalbimle ve kalbimin tercümanı olan gözyaşlarımla yalvarıyorum.
Seni tanımayan biçarelere de göster kendini. Tattır onlara sevgini.
Bilsinler ne büyük bir aşk olduğunu.
Bilsinler Senin alemlere Rahmet olan Rasülünü.
Bilsinler Senin affediciliğini. Onlar da gelsin Senin mağfiret kapına.
Onlar da istesin Seni bizim istedigimiz gibi.
Rabb'im hayatında hiç Sana ibadet etmemiş, içinde hiç Allah aşkı olmayan,
imana susamış ama susuzluğunun kaynağını bilmeyen bu insanlara hidayet nasip et ne olur!
Ne olur Allah'ım;..
Senin içime koyduğun sevgiyle sevdim ben onları. Senin rızan için arkadaş dedim onlara.
Rabbim ben sadece bu dünya icin sevmiyorum.
Sevdiğim herkesi ahirette de birlikte olayım diye seviyorum.
Sana gelirken onlarla birlikte geleyim diye seviyorum. Yani herkesi seviyorum Sen;den ötürü.
Allah'ım! Ya sarılırsa yakama, ya bana derse o Büyük Günde, Neden anlatmadın bana Rabbini?
Neden anlatmadın bana cennet-cehennemi? Neden Rahmet Peygamberinden söz etmedin?
Neden bu ilahi düğüne beni de davet etmedin?
Sen benim arkadaşım değil miydin?
Hani arkadaslar birbirlerine herşeyi anlatırlardı. Sen bana neden anlatmadın?
Bana neden bugünden haber vermedin? Neden, neden, neden?"
Allah'ım!! Ben ne yaparim bu soruların karşılığında? Ne cevap veririm, nasıl dayanırım?
Omuzlarım kaldırır mı bu yükü?
Öyle bir yük, öyle bir yük ki Sana ve Rasülüne kavuşmanın sevincini yaşatmayacak bana.
Çünkü bir şeyleri eksik bırakmışım ben dünyada. Haketmemişim ben bu sevinci..
Tam Sana kavuştum derken bu arkadaşımın hakkının altından nasıl kalkarım,
nasıl öderim bu vebali?
Rabbim Sen istersen, Sen ol dersen ne olmaz ki!ALLAH'ım onları da aramıza kat.
Onları da Sana yönelt. Onlar da sevsin Seni. Seni sevince zaten bulacak bütün güzelliği,
bütün doğruluğu.
Seni sevince ölümü de sevecek, peygamberleri de sevecek. Herşeyi, herkesi sevecek.
Seni seven neyi sevmemiş ki? Ben acizim, birşey yapamıyorum duadan baska.
Elimden fazlası gelmiyor. Senin sevgini yine ancak Sen koyarsın onların kalbine.
Sen yöneltirsin onları kendine.
Allah'm! Yapabildiğim tek şey şu anda gözyaşlarımla birlikte elimi açıp sana yalvarmak.
Yalvarıyorum hidayet nasip et onlara.
Asıl mutluluğu ver onlara ve onlar gibilere.
Ver onlara Allah'im sevgini!
Yağdır Rahmetini!
Ve beni de bütün müslüman kardeşlerimi de affet Rabbim..
Amin..

22 Şubat 2012 Çarşamba

AŞK KALEME DEĞİNCE VI




Düşünceler saplanıyor uykularıma. Apansız uyanıyorum gecenin bir yarısı. Boğazım kurumuş. Suya hasret kurak topraklar gibi dudaklarım, çatlamış. Yutkunuyorum. Canım yanıyor.

Şaşıyorum. Gözlerimde uykunun izi yok. Sanki az önce uyanan ben değilim. Bilmiyorum tanımı, tarifi var mı bu halin. Ama kimliği aşikar bu failin.

Düşünceler…

Kontrolsüz kaldığında can yakıcı. Çoğu zaman serseri bir kurşun gibi. Hedef gözetmiyor. Kıldan ince kimi zaman. Kimi zaman kılıçtan keskin.

Düşünceler…

Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Bir aydınlatma fişeği gibi şimşekler, gündüze çeviriyor geceyi. Ve sonra müthiş bir gök gürültüsü düşüyor sessizliğin orta yerine bir bomba gibi..

Gözlerim takılmış sonsuzluğa, ürkek ürkek bakıyorum. Unutturmuyor hiçbir şey. Sensizliği bir mıh gibi yüreğime çakıyorum. Tutuşturup hasret denen kor ateşi, geceyi yakıyorum. Şimdi yangın yeri yüreğim, damarımda dolaşan tutsak nehir yanıyor. Yanıyor ne varsa, baştan başa koca şehir yanıyor.

Bilsen aklımdan neler geçiyor neler. Ruhuma kelepçe, uykularımın katili düşünceler.

Düşüncelerin tüm bedenimi ve tüm hücrelerimi kuşatmasına izin veriyorum çoğu zaman. Gönüllü esaret benimki.. Hem de hürriyetleri kıskandıracak cinsten. Buna izin veriyorum çünkü biliyorum ki; “Akıl susunca, düşünce durur. Düşünce durunca hareket durur. Hareketsizlik ise çürümenin eşiğidir.”

Ve ben çürümek istemiyorum.

Düşünmeliyim.. Düşündüklerimi haykırmalıyım en yüksek perdeden.. Yaslıyorum alnımı geceye. Karanlık kollarıyla sarıyor beni bir anne şefkatiyle. Seviyorum geceyi belki de bu yüzden.

Alabildiğine engin.. Olabildiğine dost..

Ne zaman anlatmak istesem, hep dinler beni. Yargılamadan, sorgulamadan. Ve en ıssız anlarımda hep yanımdadır. Gün görmemiş sırlarımı o saklar. Hep o dinlemiştir ilk beni. Kendimle yaşadığım kavgaların ve kendimle yaptığım doyumsuz sohbetlerin tek tanığıdır geceler.

Sözün ustaları ne de güzel tarif etmişler:

“Bu ne tuhaf bir bilmece !

Ne gündüz biter, ne gece ?”


Derdini gül eyleyenler için en büyük limandır geceler. Ve düş gezginlerinin bineği düşünceler.

Viran yurduna dönmüş gönlüme, sen bir avuç baharla geldin. Ateşte üşüyen gönlüm, zemheride yanar oldu. Bir siyahi bilirdim ben. Sen yeşili, maviyi, alı, moru gösterdin. Toprağın kokusunu hissettim. Ateşte yandım. Suda ıslandım.

Seninle tanıdım pek çok şeyi.. Ve seninle bildim..

Şimdi bana “kır gönlünün zincirlerini” diyorsun.. Oysa bu değil muradım. Çünkü bu değil özgürlük. Zira köpek de çeker koparır zincirlerini, kaçar o da.. Ama halkaları bir ömür boyu boynunda taşır.

Özgürlük belki de, seven bir yüreğe bir ömür boyu tutsaklıktır..

Ve sen..

Nereye gidiyorsun…

Niçin başka güneş, başka toprak ararsın?
Benden kaçmakla, kendinden kaçar mısın?

Yeminim var sevdiğim..

Ya seninle olacağım,
Ya sensiz öleceğim…
Bir gün benden gidersen
Ben de seninle geleceğim…






20 Şubat 2012 Pazartesi

__Sen yine sükutu giyin yar! ..__

 


Sen yine sükutu giyin yar! 
Dilersen hiç konuşma. 
Ben kelamlarımı çürüttüm yolunda. 
Çarpsada bir tokat gibi yüzüme, her harfi yoluna heceledim. 
Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim, 
Söz verdim ben bu yüreğe, 
Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmedim....

 
 

 Gönül dedi: Ben neyim ki, bir damla sadece;
Ben nerde, görmediğim koca deniz nerde!
Böyle diyen gönül denize kavuşunca
Baktı kendinden başka şey yok görünürde. ÖMER HAYYAM..

 

  

 

İçime yağan bu yağmurun sızlattığı iki çift gözüm var..Ve nedenini bilmediğim çokça sancılar...
Esmeyen rüzgar,kıpırdamayan dallar..Suskunluğumdan gelir bu içimdeki fırtınalar....

Kapattım gözlerimi hadi bir an önce geçsede,yine başlasam bitmeye..
Geç kaldım..

Yan dedin yandım..... 

__ EY YAR__

__ EY YAR__

__ EY YAR__

 

 

Kundaklandı yüreğim, dil vurgunu dikenli seslerle
Bir vâveyla düştü ellerime sadaka niyetine ..

Şimdi risâlesini istiyorlar hiçliğimin..
Bilmiyorlar sızımı dürttüklerini ..
Bilmiyorlar, battığını kelimelerin içime..
Oysa canıma kastediyor sustuğum her bir hece......


AŞK KALEME DEĞİNCE-V



AŞK KALEME DEĞİNCE-VI


Güçlükle uyanıyorum bugün. 


Üzerimde tuhaf bir ağırlık. Üşüyorum, ürperiyorum. Çiğ düşmüş yüreğime sanki. Oysa güneş gülümsüyor olanca içtenliğiyle. 



Güneşi gördüm ya.. Bir an önce dışarı çıkmalıyım. Üzerime birkaç parça bir şey alıp dışarı atıyorum kendimi...



İstanbul.. 



Vatan içinde vatan. Düş gezginlerinin başkenti.. Seviyorum bu şehri. Hatta aşığım bu şehre. Başka bir şehirde yaşayabilir miyim bilmiyorum. Bazen her şeyine bin lanet okusam da, üç günden uzak kalamıyorum. Özlüyorum trafiğini bile. 



İstanbul… Nazlı bir sevgili gibi.. Öyle bela bir güzelliği var ki; tüm belaları unutturacak cinsten. Ne onunla oluyor, ne de onsuz.. 



Güne kuş sesleriyle başlayabilmek, İstanbul’ da yaşayan biri için nimetlerin en büyüğü olsa gerek. Şükrediyorum. . Şimdi beni Üsküdar’ a götürecek otobüsteyim. 



Şanslı olmalıyım, oturacak bir yer buluyorum. Kitabımın tozlu sayfaları arasında kayboluyorum. Öylesine dalmışım ki, Üsküdar’ a geldiğimizi ancak inen yolcuların telaşından anlayabiliyorum. 



Tatlı bir telaş içerisinde insanlar. Her insan bir dünya.. Taksiciler, simitçiler, gazeteciler. Ve herkes kendi dünyasında. 



Bağrışmalar, koşuşmalar, klakson sesleri arasında kayboluyor martı çığlıkları. Bugün hava bir başka güzel. Gökyüzü bir başka mavi. Deniz bir başka berrak. Durup, ciğerlerime değil, hücrelerime kadar çekiyorum bu havayı. 



İşte vapurdayım nihayet. Gülümseyen güneşten midir bilinmez. İnsanlar da gülümsüyor bugün. Her gün asık yüzleriyle iskeleyi arşınlayan o kravatlı beyler, rüküş bayanlar gitmiş, gözleri ışıl ışıl yeni insanlar gelmiş sanki. Yüzlerinde tatlı bir telaş.. 



Kimileri henüz kurtulamamış mahmurluğundan uykunun. Ve olgun bir başak gibi düşmüş başlar omuzlarına. 



Bir hafta vapura aynı saatte binin, hemen tüm müdavimlerine aşina olur gözleriniz. İşte o sarışın bayan yine umarsız makyajını tazeliyor. Eskimiş parkası, kirli sakalı ve duruşuyla, adeta “dünya umurumda değil” diyen o adam, simitini paylaşıyor yine martılarla. Bazen de onlarla konuştuğuna şahit oluyorum. 



Acaba anlıyorlar mı söylediklerini martılar? 



İşte aynı çaycı. Sabahın bu saatinde ekmek derdine düşmüş yine. Balon satan sokak satıcılarının çocukları gördüğünde daha bir şevkle seslerini yükseltmeleri gibi, vapura adım atan her yolcudan sonra, daha bir şevkle bağırıyor: “Çay… Çay.. Sütlü kahve var…” 



Ama ne çare… 



Ne yanımda gazetesini okuyan beyefendinin, ne karşımda çocuğunu çekiştiren hanımefendinin ne de bu soğukta incecik kıyafetiyle hayata meydan okuyan çağdaş Don Kişot’ un dikkatini bile çekmiyor. 



Bugün Şubat’ ın yirmisi. Önemli bir gün. İlk cemre düşüyor bugün havaya. Sonra suya ve sonra toprağa düşecek.. 



Baharın müjdecisidir cemreler. Anadolu insanı takip eder, bilir ve önemser. Ben de unutmuş değilim. Sözlükte bu kelimenin karşılığında; “kömüre dönmüş ateş, kor ateş” yazar. O yüzden düştüğü yeri ısıttığına inanılır. 



Ama bazen “üç cemre” “bir bahar” getirmiyor kırık gönüllere. Ve eğer “dördüncü cemre” düşmüşse yüreğe, ateş değse yakmıyor sevdiceğim. Öyle ya.. Yanana ateş neyler ki? 



Sözcükler.. Yüreğime tercüman Karakoç’ un ölümsüz dizeleri. Tek sıra geçiyorlar yüreğimden: 





“Düştü can evime dördüncü cemre, 
Dünyayı üçüncü gözümle gördüm, 
Üç yüz altmış beş gün çekti bir sene 
On altıncı aya takvimsiz girdim…. 



Aynalara baktım korku gösterdi, 
Saatler her sabah kırkı gösterdi, 
Namlular nişanlar beni gösterdi.. 
Hayatım boyunca hedefte durdum.. 
Çağın çilesini sırtıma sardım…“ 



Yoksun ya yâr, tükeniyorum azar azar. Buz tutmuş yüreğim, bin bahar görse ne yazar. Haksız mı Seyrani: “Aşk yarası, eski bir libasa benziyor ve asla dikiş tutmuyor…” 



Ve şimdi sesim esen deli rüzgara yoldaş… 



"Yüreğimde var yara 
Hasret kalmışım yâra 
Yara gitmek isterim 
Dağları yara yara…" 



Dilimle değil, yüreğimle haykırıyorum… 


YA KENDİN GEL.. YA DA BANA GEL DE !...



17 Şubat 2012 Cuma

OD/İskender Pala

"BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ" romanından öncede İskender Pala'nın "OD "adlı  Yunus Emre  romanını okudum buda çok etkileyici zaten yazarın kitaplarının hepsi büyüleyici okumayanlara tavsiyem:)))




“…
O gün Sitare ile birbirimize yeniden âşık olmuştuk. Evin hemen kapı girişinde bir yasemin bitmiş, cılız dalının üstünde üç dal da çiçek vermişti. Beyaz, berrak üç yasemin çiçeği. Onun kokusunu hissettiğimiz bir sırada eşiğe oturduk. Bana, ‘Yunus!’ dedi, parmağını kalbimin üzerinde gezdirerek, ‘Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına -süveyda- yahut -sevda- derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim. Çünkü sevda, kara talih içinde, o kadar kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa âşık artık ne yaptığını bilmez olur.

OD – İskender Pala sf:62



Bin muhteşem güneş-Halit Hüseyni (Khaled Hosseini)

Şuanda yeni bitirdim kitabı :((((belkide okumuşsunuzdur çok etkileyici....şimdi yazarın UÇURTMA AVCISI kitabını aldım sıra onda.....okumayı sevenlere tavsiyem.



Başlıca Karakterler :
Leyla, Meryem, Celil,Raşit,Tarık,Nana,Azize,Zalay
Karakter Tahlili:
Leyla; Kabil’de doğmuş, ailesi arasındaki silik karakterine rağmen özgüveni ve öngörüsüyle farklılığının farkında.
Meryem; yasak bir ilişkiden doğmuş, hayatı boyunca kaderin ona kederle baktığının farkına varmış, Taliban yıllarında infaz edilmiştir.
Celil; Meryem’in onu pek de kabullenmeyen ama sonrasında pişmanlık duyan babası.
Raşit; Leyla ve Meryem’in insanımsı kocası.
Tarık; Leyla’nın çocukluğunu geçirdiği, âşık olduğu ve ömrünün nihayetinde buluştuğu aşkı.
Nana; Meryem'in annesi.
Azize; Leyla ve Tarık’ın kızı.
Zalay; Leyla ve Raşit’in oğlu.
Özet :
Kitap başta iki karakteri ayrı ayrı ele almış. Aynı yoldan gidecek olursam; Meryem yasak bir ilişkiden meydana gelmiş bir çocuk. Onbeş yaşına kadar toplumdan uzak bir yerde annesi Nana ile birlikte tek göz bir kulübede büyümüştür. Annesinin babası Celil hakkındaki tüm uyarılarına rağmen o babasına inanmayı yeğlemiş ve bir gün onun yanına,evine gitmiştir. Babası onu eve kabul etmez. Nihayetinde kendisi şehrin hatırı sayılır zengin zümresinden,üç hanımı ve dokuz çocuğu olan itibarlı biridir. Ve Meryem onun hayatında abestir. Eve gitmeye zorlanan Meryem dönüş yolunda annesinin cesediyle karşılaşır. İntihar etmiştir. Babasının yanına mecburi bir taşınma gerçekleşir. Kısa bir dönmeden sonra kendisinden bir hayli büyük Raşit ile evlenmeye zorlanır. Direnemez ve kabul eder. Böylece Kabil’e taşınır. Yıllar geçmesine rağmen Raşit’e bir çocuk veremez. Günler hakaret ve kaba kuvvet ve ülkenin içinde bulunduğu iç savaş eşliğinde süre gider. Ta ki komşu evdeki patlamanın olduğu güne kadar.
Leyla Kabil’de öğretmen bir babanın kızıdır. İki abisi yıllardır savaş saflarındadır. Annesinin ağabeylerine bağlılığı onu babasına yakınlaştırmıştır. Ölümleriyle annesi kendini çok daha fazla içine kapatmıştır.Özgün düşünceli bir ailede büyümüştür. Komşuları olan Tarık la beraber geçirdikleri çocukluğun peşi sıra gençlik yıllarında birbirlerine âşık olurlar. Savaş neticesinde Tarık ülkeden gitmeyi planlar. Leylayı da yanında götürmek ister ama Leyla kabul etmez.  Tarık’ın gidişinden bir ay gibi kısa bir süre sonra onlar da taşınmaya karar verirler. Eşyaların taşınması esnasında eve isabet eden roket ile anne ve babasını kaybeder. Onu kurtaran komşuları Raşit olmuştur.
Leyla iyileşme sürecinden sonra Raşit evde kalmasını kendisiyle evlenmesiyle ancak kabul edeceğini belirtir. Leyla geçmişinden kalan tek parçayı karnında taşıdığı için bunu kabul eder. Ve Meryem’e kuma olarak hayatına devam eder. İlk yılın sonlarında Tarık ile olan ilişkisini tahmin eden Raşit bir adamla anlaşıp ona Tarık’ın öldüğünü anlatmasını ister ve Leyla Tarık’ın öldüğünü kabullenir. Kızı Azize’nin doğumuyla Raşit’in el üstünde tuttuğu Leyla birden gözden düşer. Hakaret ve dayaklara aynı şekilde Meryem ile aynı şekilde maruz kalır. Meryem ile arasında soğuk rüzgârlar yine böyle bir dayak öncesi birbirlerini korurken dindirilmişti. Birkaç yıl sonra Raşit'in istediği olur ve oğlu dünyaya gelir. Raşitten bunalan eşleri ülkeden kaçmayı planlarlar ama Talibanın getirdiği sıkı rejim sayesinde yakalanıp eve geri getirilirler. Bu işlerin daha da kötüleşmesine neden olur.
Raşitin iflasıyla Azizeye bakamayacak durumda olan Leyla istemeden de olsa kızını yetimhaneye verir. Ama kendisini hergün ziyarete gider.  Bu ziyaretlerden birinden dönerken birden hiç beklenmeyen bir şey olur ve Tarık’ı evin kapısının önünde bekler bulur. Onu eve alıp konuşur durumdan hazetmeyen oğlu akşam yemeğinde babasına söylediği ilk cümle buna dair olur. Peşisıra kopan kıyamet neticesinde iş öyle bir raddeye gelmiştir ki Meryem Raşit’i öldürür.
Bu bir fırsattır. Meryem suçu üstüne alır. Ve ölüm cezasına tabii tutulur. Leyla Tarık ile birlikte Pakistan’a gider. Savaşın bitişiyle birkaç yıl sonra kopamadığı kente,Kabil’e geri döner. Leyla hayatına Tarık ve çocuklarıyla ve tabii ki kalbinin hep bir yerlerinde olan Meryem ile devam eder.