Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

11 Haziran 2014 Çarşamba

Aşka ve kelama talip olan muhatabını illa ki bulur...

Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan ALLAH(c.c.)'a hamd olsun...
Salatü selam alemlere rahmet olarak gönderilen
 Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa(s.a.v.)
 ve tüm inanaların üzerine olsun...
Selam olsun, Muhammed Aleyhisselam ile gönderilen nûru bugüne yansıtanlara!
Selam olsun, yurtlarını, yuvalarını Muhammedî nur ile aydınlatanlara!
Selam olsun hayatın bütün alanlarına, zamanın bütün dilimlerine Muhammedî nuru taşıyanlara!
Selam olsun, gündemleri her daim İslam olanlara, İslamsız edemeyenlere!
Selam olsun, hep İslam'ın sancısıyla kıvranıp, Müslümanların derdiyle dertlenenlere!
Selam olsun hep ümit taşıyanlara, ümit dağıtanlara!


  
Gökyüzünde yıldızlar geceye göz kırparken,
Bir ben kalıyorum geceye inat uykusuz..
Bir ben kalıyorum yalnızlığımla baş başa, pişmanlığımsa yanı başımda…
Bir ben kurtulamıyorum
‘kendimle’ yüzleşmekten...  


"A gönül! Mecnun misali, Leylâ'nın zülfüne hemen gönül bağlama.
Çünkü seni aşk çöllerinde gezdirip duran Leylâ değil, MEVLÂ' dır...''
 "Mesnevi"

  

Ateş güzeldir..
Kün” emrinden sadır olmuş ne varsa güzeldir. Bir şey ya doğrudan ya neticeleri itibariyle güzeldir. Bazen hayır zannettiklerimiz şer, şer zannettiklerimiz hayırdır. Haddi zatında mana-i harfi ile bakıldığında her şey hayırdır. Mana-i ismi ile bakarsanız da en güzel haller bile sönmüş bir güneşin kara delik olması gibi sizi de tüm evreninizi de yutan şerden koca bir ağız olur. Nazarımıza göre eşya tebdil eder.

Aynı mekana giren iki insanın aynı eşyaya farklı bakışları ile biri neşe, diğeri keder duyumsayabilir. Niyet amelleri tebdil eden bir iksirdir.

Hastalık güzeldir. İnsana gerçek varlık durumundan haber verir. Nefsin kibrini eritir. Ona odasının darlığını, bedeninin kırılganlığını, ihtiyacının şiddetini, ellerinin boşluğunu gösterir.

Böylece isabet ettiği insanı kudret sahibine ulaştıran bir binek olur hastalık. İnsan hastalıktaki ateş sayesinde Rabbini başında bekletecek kadar rahmete nail olur.

Hadisle sabittir, Allah hastanın başucunda bekler. Sevgiliyi başınızın ucuna getiren ve üzerinize titreten her şey güzeldir. Kim hayal etmemiştir ki yatak döşek hasta olsun ve sevgilisi onun için ağlayıp gözyaşı döksün. Size sevildiğinizi hissettirmesi hastalık ateşinin içinden size uzatılan şefkatli bir eldir.

Hata yapmak güzeldir. En emin olduğun şeylerde dahi şaşırmak, altüst olmak, tekrar tekrar düşünmeye gayret etmek, hak nedir ehak hangisidir ölçüp biçmek, beynin kıvrımlarında batılı dolaştırmak, hakkı arayıp durmak, bulunca batılın sönüşüne şahit olmak, gelinen makamlarda dahi ayağının kayabileceğini bilmek, yanılabilirliği ile yanılmaz, kaybedebilirliği ile daima işinde galip (Allahu galibun alâ emrihi) bir Rabbi hissetmek, cehaleti ve algısının darlığı ile kendini Mutlak Alim’e rabt etmek, davranışları ile deneyip yanılarak, düşüp düşüp kalkarak bir Yüce Hikmet sahibini fark etmek, hayatımızda her şeyi kontrol edememek, elimize yüzümüze bulaştırmak, gaf yapmak, ağzından kaçırmak, sözü toparlayamamak, meramını anlatamamak, aptallık etmek, “yine beceremedim” deyip sızlanıp ağlamak bizi bir Rahîm’in şefkatine vasıl eder. Bu vuslata her şeyi berbat etsek değmez mi?

Günah işlemek güzeldir. Nefsin aklı kendi lehinde işletmesini izlemek, kalbin ve vicdanın ağzına bant yapıştırmasına şahit olmak, “mutlu olacağım” telaşı ile şeytana sarılmasını görmek, şeytanın müttefiki nefsi yüzüstü bırakıp gitmesini seyretmek, zehirli balın tadına bakmak, karın ağrısı ile kıvranmak, cürmün ağır bedeline katlanmak, kendinden ve Rabbinden utanmak, vicdanın “ben sana demedim mi?” sözünü işitmek, kalbin hüznüne batmak, emmareden levvameye geçmek, pişman olmak, tevbe etmek, bir Gafur’u tanımak, “Rabbin seni terk etmedi” hitabına mazhar olarak doğru yolda olmak için bir Hadi’ye muhtaciyetimizi derketmek, yüzünün karasına Rahmet nurunun vurduğunu hissetmek, minnettar olmak, her şeyin lütuf oluşunu kabahatlerinin bilinci ile hissetmek, O’nu takdis ile tesbih etmek güzeldir. Her kiri çıkaracak bir Kuddüs’ün varlığı bilinince kirlenmek ve temizlenmek arzu edilen haller sınıfına dahil olurlar. Külli ubudiyetimizin birer parçası haline gelirler.

Ayrılmak güzeldir. Bizim sandıklarımızı kaybetmek, tırnaklarımızı geçirdiklerimizi yitirmek, fenayla can evimizden vurulmak, demirden taştan olmadığını fark etmek, özlemle sızlanmak, batan güneşin ardından bakakalmak, doğacak güneşi beklemektir. “Lâ uhibbul âfilîn” diyerek batmayacak bir güneşin peşine düşmektir.

Terk etmeyecek bir sevgiliyi aramaktır. Bir Kayyumiyet tecellisi arzu etmektir. Bir Baki ile ahitleşmektir. Sabretmeyi öğrenmektir. Aceleci nefsi eğitmektir. Ayrılık vuslata mukaddimedir. Zira bir yerden ayrılmak bir başka menzile varmaya, bir kuldan ayrılmak başka bir kula ulaşmaya, dünyadan ayrılmak ahirete yol bulmaya, nefsinden ayrılmak Rahmana kavuşmaya habercidir. Ayrıca ayrılık, sevdiğimizi tanımanın yoludur, zira insanda öyle kuvveler vardır ki bir şeyin kıymetini kaybetmeden tam bilemezler.

Ayrılık karanlıktan aydınlığa bir yol açma vesilesidir. Asılları bulup yedekleri terk etmektir. Baldan sirkeye dönülmez diyebilmektir. Daha iyisini istemektir.

Aşk güzeldir. Kendinden başkasını düşünmeyen nefse ilk adımda başkasında eriyip yitmeyi öğretir. İkinci adımda yitip gittiğinde var olmayı öğretir. Onda var olup onun aczini kendi acizliği gibi hissetmeyi öğretir. Çile yalnız ateşin dışındakiler içindir, ateştekiler için çile yoktur, berd ve selam vardır. Gayr aşıkları azapta zannetse de onlar mesrurdurlar. Aşktan müştekiler zaten ondan nasipsiz olanlardır. Belki nefsin ateşi onları yalayıp geçmiş onlar da bunu aşk zannetmişlerdir. Aşk merhameti öldürmez, onu doğurur. Koşulsuz merhamet etmeye iletir. Zira merhamet muhabbetle ayrılmaz bir ikilidir. Kendi kemalinin de yol arkadaşının kemali ile olduğunu bildirir.

Onu olduğu gibi kabul ettirir. Farklılıklara hayret ettirir. İncizapla kendinde olmayana meylettirir. Kendinden başka cemaller de olduğunu hissettirir. Kusurlarımıza ayna tutar, bizde olmayanı gösterir. Eksikliğimizin farkına vardırır. Hayra iki kişilik omuz verdirir. Zikri çoğaltır bizi kuvvetlendirir. Tatmin ettiği yerde de etmediği yerde de gerçek sevgiliyi hissettirir. Her bakışında, her gülüşünde, her düşüşünde Onu tanıtır bildirir.

Gözü tek bir kişiye yoğunlaştırarak Ehadiyeti okutturur. Vahdet-i şuhuddan bir lem’a gösterir. Evreni sevgilinin gözlerinden gördürür. Hakikati onun dünyasından tattırır. Allah mecazi aşkla vahidi kıyasi yaptırır. Sonsuz incizapla Zatını istettirir. İstemek her şeydir. Bu yolda isteyene istediği verilir.

Ateş güzeldir. Bize yemek pişirtir. Çayımızı demler, soba başı sohbetlere yol verir. Aydınlığımız olur. Yolumuzu gösterir. Giysilerimizi ütüler. Gemimizde, arabamızda, uçağımızda bizi menzilimize taşıyıverir. Meyvelerimizi pişirir, madenlerimizi yetiştirir. Nefsimize işaret eder. Bize ateşin tüm halleri için ibret verir. Ateş çok büyük ve külli bir nimettir. Tüm ateşin haller de öyledir. Rabb bize de Musa’ya konuştuğu gibi ateşin içinden konuşuverir.

Ateş sadece kontrol edilmezse felaket olur. Zarar verir. Ömür boyu ateş kullanırız, ama kaç kere yangın çıkarmış, yahut bir yerimizi yakmışızdır. Şerri kalil için hayrı kesir terk edilmez. Yoksa şerri kesire sebebiyet verilir. Bir kısım insanlar yanıyor diye ateşten kötü bahsedilmez.

Yahut aşkın bazı halleri kontrolümüzden çıkıyor diye aşk zemmedilmez. Aşk kalpte tutuşan bir ateştir ve kalpte kalmalıdır, nefsin ateşi ile birleşmesine izin verilmemelidir, yoksa kontrolden çıkar.

Nefsiniz aradan çıkarsa kalbin içinde tutuşan ateşten Rabbin kelamını, ilhamını duyabilirsiniz. Şayet aşkın ateşi bencillikle, kıskançlıkla, öfkeyle, gayri meşru şehvetle büyütülmezse aşk yangın çıkarmaz. İnsana yararı daima zararından kat kat çok olur.

Ateşin halleri hor görenler ateşin meleğini incirler. Tüm ateşin haller de o meleğin nezaretinde gerçekleşir. Görmek isteyen gözlere ateş, güller ve balıklar gösterir. Elbette ateşi elde de kalpte de tutmak, korumak ve onunla pişmek, olgunlaşmak, tekamül etmek, er* kişinin işidir.

“Hastalıklar niye var? İnsanlar acı çekiyor ama…” diyenler nasıl Şafi ism-i şerifini ıskalıyorsa, “Zulümler niye var?

Zavallı insancıklar” diyenler nasıl Adil ismine kör oluyorsa, “Niçin hataya, günaha düşüyoruz, kirleniyoruz” diyenler nasıl Gafur, Kuddüs ve Rahim isimlerini göremiyorsa, “Mecazi Aşk niye var? Bu marazi bir durum derhal kurtulmak lazım” diyenler de İsm-i Mütekellim ve Vedud’u öyle gözden kaçırıyorlar. Külli bir ubudiyet şansını yitiriyorlar. Zira Allah en ziyade aşıklarla konuşur. Öyle ki mecazi maşuklar bilseler gölge etmemek için hep susarlar, kulun sessizliğinde Mütekellim daha ziyade işitilir. İsm-i Vedud ve İsm-i Mütekellim iç içedir.

Zira aşk da kelam da iki kişinin işidir. Biri sussa diğeri konuşsa, biri sevse diğeri sevmese bile bu daima böyledir. Zira aşka ve kelama talip olan muhatabını illa ki bulur, ateşi elinde tutmaya aday olana kimse olmasa Allah bizzat muhatap olur. Zaten kimse sizi Allah gibi dinleyemez, kimse sizi Allah gibi anlayamaz, kimsenin de kelamı Allah’ınki gibi lezzet vermez. Hakikat şudur ki tüm ateşlerden ve ateş hallerden Allah konuşur, tüm ateş sevdalıları da fark etseler de etmeseler de O ateşte tecelli edenin sevdalılarıdır. Bunu ancak ateşin içinden Rabbi ile konuşan Musa ve onun yolundan gidenler anlayabilirler. Hz. Musa da Ehl-i Aşk’tı, bunun için “Ya RABB YÜZÜNÜ GÖSTER” diye niyaz etti.

Ya Rabb, biz de aşk ehliyiz bize de yüzünü göster. Dağları parçalayan şavkınla bize de tecelli et, parçalansak da razıyız. Tüm ateşin halleri bize seninle konuşmak için vesileler kıl. Bize ateşi ve aşkı musahhar eyle. Ateşin ve aşkın içinden sana vasıl olmak dileriz. Ateşin meleğine selam olsun, şahid ol Ya Rabb, biz senin afakta ve enfüste tutuşturduğun her ateşi severiz.....

(ALINTI)