Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

30 Eylül 2016 Cuma

Sağlam vücut vaktinde namaz kılanda da bulunur :)

Vakitler:

Sen hiç KENDİni özlemiyor musun?-HAYIRLI CUMALAR



Yolumuz, içindeki koca BENi, aşk yolunda eririp Hakkı kabule alıştırma sanatıdır.

Bu yolda, beş duyundan içeri ne akıtırsan kalp de ancak o şeyle meşgul olur. Azalarını seni O'ndan uzaklaştıracak işlerle meşgul etmeyesin. Kusur arama niyetiyle değil Hakkın apaçık ayetlerini müşahadeyle güzel görmek için ibretle bak; Hakkı gör, her işittiğinden öğüt alacak şekilde dinle; Hakkı duy.

Önce ihlasla amellerini temizle, işlerin dağınıklığından kurtul sonra insana ve aleme bakış açışını temizle, kevnî ve maddi sebeplere takılı kalma ki her duyduğunu hayra ve Hakka yor, Hak göz ancak Hakkı görsün, Allah ve Habibine mahsus kokudan gayrısını alma, dilin şevkin kemâliyle Hakkı söylesin, dokunuşların ise his yeteneğinden uzak kalbî olsun.

Ehlinden marifet nuru bir nazarla kalbin hele bir canlansın, testiler kırılsın sular nasıl akıp KENDİ yolunu bulur görürsün inşaallah. Hem sen hiç KENDİni özlemiyor musun?

Hak Teala, seni nefhâ-i ilâhi ile yeniden hayat bulan hakiki canlardan eylesin?

Hakikat sancılarının dem be dem ziyâde olmaklığı niyetine hu diyelim huu...

28 Eylül 2016 Çarşamba

Canım İstanbul ♥








Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; 
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. 
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; 
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. 
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; 
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. 
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, 
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. 

İstanbul benim canım; 
Vatanım da vatanım... 
İstanbul, 
İstanbul... 

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; 
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... 
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; 
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... 
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; 
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?.. 
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; 
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet... 

O manayı bul da bul! 
İlle İstanbul'da bul! 
İstanbul, 
İstanbul... 

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; 
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. 
Oynak sular yalının alt katına misafir; 
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. 
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, 
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... 
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? 
Cumbalı odalarda inletir "Katibim"i... 

Kadını keskin bıçak, 
Taze kan gibi sıcak. 
İstanbul, 
İstanbul... 

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! 
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... 
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, 
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. 
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından 
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. 
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; 
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... 

Gecesi sünbül kokan 
Türkçesi bülbül kokan, 
İstanbul, 
İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek

26 Eylül 2016 Pazartesi

23 Eylül 2016 Cuma

Kapatırlar seni bir hâl-i haraba yalınız; Ol karanlık geceler kendine bir yâr ara bul!


Müridin biri, gün gelmiş, intisab ettiği şeyhin, gerçekten de “hak bir şeyh” olup olmadığından kuşkuya düşmüş. Uzun bir müddet tereddütler geçirdikten sonra, ''istihare''ye yatıp şeyhinin hak olup olmadığını (düşünde vâki olacak bir işaret aracılığıyla) anlamak istemiş.
Hemen o gece istihareye yatmış. Rüyasında bir de ne görsün, şeyh efendi, cehennemin ortasında, alevler içinde, hem de cayır cayır yanmakta!
“Eyvah!” diye inlemiş; “güya bu şeyh bana cennete gidecek yolu gösterecek idi; göstermek ne kelime bizatihi götürecek idi. Oysa kendisi ateşler içerisinde yanıyor.”
En nihayet, “Kendisine yararı olmayanın bana olmaz? En iyisi, yarın yanına gideyim, kendisinden izin isteyip ayrılacağımı söyleyeyim” diye karar almış.
Kararını uygulayıp ertesi gün mahzun bir halde tekkeye gitmiş. Şeyh efendiyi avluda dolaşırken görmüş. Yanına yaklaşınca, şeyh efendi, bakmış, müridin yüzünden düşen bin parça. Hemen anlayıvermiş neler olduğunu...
Tebessüm edip “Ne o!” demiş, “yoksa sen de mi o rüyayı gördün?”
Mürid, mahçup mahçup, “evet'' mânâsında başını sallayınca, şeyh efendi şöyle buyurmuş:
— “Evlâdım! Ben de yıllardır düşlerimde kendimi o hâlde görüyorum. Lâkin, bugüne değin yaptıklarımı yapmaya devam etmekten gayrı yapabileceğim hiçbir şey yok!”
Hakikatin bilgisi peşinde geçirdiğim koca bir ömrün ardından geriye dönüp baktığımda, ne zaman ye''se düşecek gibi olsam, bu menkıbede sözü geçen şeyh efendinin dediğiyle temessül etmekten gayrı çıkar bir yol bulamadım kendime. Her yol ayrımında, önümdeki en makul seçenek, hep bana, yaptığımı yapmaya devam etmek olarak göründü: aramak!
Evet, sadece aramak... her hâl u kârda, hem de ne pahasına olursa olsun, aramaya devam etmek...
Aramak, aradığımı bulmak anlamına gelmedi hiç. Gün oldu, ne aradığımdan emin olamadım. Gün oldu, doğru yerde arayıp aramadığımdan kuşkuya düştüm. Gün oldu, bulduğumun, bulduklarımın gerçekten de aradığım şey olup olmadığına bir türlü karar veremedim. Yakîn sahibi olmaya çalıştıkça, yakîn''in yakınına geldikçe, yakînim olandan uzaklaştım. Yaklaşan ben oldum; uzaklaşansa o! Kimbilir, belki de o yakınlaştığında, ben onun yanından uzaklaştım da bilemedim.
Hâsılı bazen terkettim, bazen terkolundum. Lâkin hep aradım; inadına aramaya devam ettim. Buldukça, bulduğumu zannettikçe, hep daha ilerisine geçmek için yürümeye devam ettim. Aradıkça, bulacağımı değil, olacağımı düşünüp müteselli olmaktan geri kalmadım. Ne buldum, ne oldum ve fakat bulmaktan da, olmaktan da vazgeçmedim.
Çaresiz, ânı geldi, şu nefîs nefese kulak verdim:
Ey gönül, kendini vezn etmeye kantar ara bul!
Yürü git, kantarına halis olan a''yar ara bul!
Bezm-i elesten beridir kulaklarımda çınlayan dost vasiyetini ciddiye alıp araya araya nice kantar buldum, lâkin bir türlü a''yarını bulamadım. A''yar bulduğumu, a''yarını bulduğumu zannettiğimdeyse, civarda tartılacak bir kantar bulamadım.
Nereden bileyim, nefes''in devamı da varmış, ben de çaresiz devamına kulak verdim:
Kapatırlar seni bir hâl-i haraba yalınız;
Ol karanlık geceler kendine bir yâr ara bul!
Ol karanlık gecelerde yâri bulmak için, gitmem değil, gittiğim yerden bir an evvel gelmem gerekiyormuş. Bilemezdim. Nasıl bileyim? Geldiğim son noktanın, gitmek için yola çıktığım ilk nokta olduğunu görünce, aynı daire içre devran etmek yerine özgürlüğü seçtim. Dairemi tamamlar tamamlamaz, dışına çıktım. Nâ-mütenahi dairelerden müteşekkil koca bir daire içinde daireler çize çize aramaya devam ettim. “Harabîyim, olsun ne çıkar?” deyû hâl-i haraba yalınız başıma kapatılmış olmaktan gocunacağıma yâr uğruna ağyardan yüz çevirmeyi nimet bildim.
Güya “kimi gülistanda gonca gül olur” imiş. “Kimi gonca güle hâr [diken] olur gider” imiş... Bense, ne gonca gül oldum, ne de gonca güle hâr; hâmuşanda bülbüllere yalınız bir hâdim olmayı seçtim.
Oldum ama olduğumdan memnun kalmadım. Buldum ama bulduğumu kâfi görmedim.
Zamanı gelip ölünce, bildim ki aramak, araya araya daireler çizmek imiş asıl kemâl. Ben de çaresiz “arayanlar” arasında saklanmak suretiyle “olup-olmamayı”, “bulup-bulmamayı” bir diğerine müsavi addettim.
Dücane Cündioğlu

Gönlümü seninle doldur ya rabbi ♥

İnşaAllah ♥

ahhhh gönül orda

Edep illa edep..

Ya Hayy

Ya Huuu.

Sonsuz şükür o güzel dosta ...

Sonsuz kere Estağfirullah

Önemli...

Kul Hak'ka tam itaat ederse Hak da onun istediğini muhakkak verir.

Canım kurban olsun senin yoluna...

22 Eylül 2016 Perşembe

"Şömineli, odunlu, kitaplı, sıcak bir yer lazım azizim. Yaşanmışlıklara ara verebileceğin bir yer..." Murathan Mungan

şömine doğa ile ilgili görsel sonucu

"Şömineli, odunlu, kitaplı, sıcak bir yer lazım azizim. Yaşanmışlıklara ara verebileceğin bir yer..." 

Murathan Mungan

Babaannem derdi ki:




Babaannem derdi ki:

"Ağzının tadı yoksa,
ve bir öküz oturmuş gibi hissediyorsan sırtına,
bir çay demle kızım...

Doldur üç bardak...

Biri sağlığına
biri varlığına
biri yandığına olsun...

Birini hemen içeceksin sıcak sıcak...
Birini ılık ılık..
Bırak diğeri soğusun...

Sen nasıl olsa hangisine niyet ettiğini 
yudumlarken düşünür durursun..."MERAL DEMİR

S/ÖĞÜT 1-Babaannem Derdi ki isimli kitabından

21 Eylül 2016 Çarşamba

Babaannem derdi ki:

 

Babaannem derdi ki:
"Acılıyım deme;
beterin beteri var...
kim bilir senin sıkıntı dediğin şeylere
nimet diyordur garibanlar...

Kel, bitli saça bile hasret...
Köre badem gözlüdür, şaşı
bir farz et...
Yorgun musun?
Seni yoran şeye şükür et...

Hele elini eteğini çekiyorsa velet;
dırdırının sıkboğazından
bihaberse evdeki devlet;
dedin kodun milletin ağzında sakız;
hele pul olmuşsa cebindeki çil çil servet...
Haydi bakalım...
Bir de bunlara hiç sahip olmayanları hayal et...

Sen neden yük dediğin şeylere katlanasın...
Onlar yük değil;
seni pişiren ateş...
Ölüm yok ya ucunda;
bırak için, acı dediğin şeylerle 
kalaylana kalaylana paklansın...

Bugün gelmez, dün gitti...
Gördüğün her sıkıntı canına yetti...

Aş kendi tenceresinde pişer kızım...
Kim kendi derdini bırakıp başkasının derdini ister...
Sen onlarla fokurdayacaksın...
Onlarla sen, sen olacaksın...

Bizi üzen, sevindiren her şey misafir...
Hem kucakla, hem sıkı yapış...
Yanarsın , yanarsın!...
Körpeliğini piç ettiğine yanarsın...
Gün gelecek, onları bile bulamayacaksın..."MERAL DEMİR

S/ÖĞÜT 3 -Babaannem Derdi ki isimli ktabından

19 Eylül 2016 Pazartesi

Gökkuşağının şimşekle aşkı.. Sedona Arizona.



AŞK !..Her renkten ,her duygudan hissetmeye başladığında gökkuşağı gibi olmak demek,rengarenk ;) ... Hazan Mevsiminde.

Ya siyah,gökkuşağına aşıksa?

ya siyah gökkuşağına aşıksa ile ilgili görsel sonucu 

Ya siyah,gökkuşağına aşıksa?

Dünyayı değiştirmek istiyorsan bir erkeği sev; gerçekten sev…

Birini seç, ruhu seni çağıranı, seni net biçimde göreni seç. Korkabilecek kadar cesur olanı seç.
 tumblr_inline_mrbmldq9fc1rbbjly
 Elini tut ve onu kalbinin damarlarına götür, orada senin sevecenliğini görsün, orada dinlesin, onun ağır yüklerini kendi ateşinde yak, kül et.
Gözlerinin derinliklerine bak, derinden bak, orada  hareketsiz kalanı uyandır, dirilt. Utangaç olana cesaret ver, orada ne beklediğini fark et.
Gözlerinin derinliklerine bak

 Gözlerinin derinliklerine bak, orada babalarını, dedelerini gör, uzak yerlerde, çok eski zamanlarda savaşa ve şiddete karışş atalarını gör.
Acılarına, mücadelelerine, maruz kaldığı işkencelere bir zamanlar…
Ve bırak hepsi gitsin…
Onun atalarından gelen yükü hisset
Sana sığındığında kendini nasıl güvende hissedeceğini bil
Onun öfkesine ayna olma
Çünkü senin bir rahmin var, eski yaraları iyileştiren, derin ve tatlı bir kapı…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev…
Karşısında kırılganlığın nefesinde kadınlığın bütün ihtişamıyla otur…
Bir çocuğun masumiyetinde, ölümün derinliklerinde, açan bir çağrı olsun, onun erkeklik gücünü kabul et…
Geri gittiğinde, kaçtığında, mağarasına doğru, çünkü kaçacaktır…
Ailendeki bütün kadınları etrafına topla, onların bilgeliğinden nasiplen.
Onların fısıltıyla anlattıklarını dinle, korkmuş genç kız kalbini sakinleştir.
Onlar seni sakinleştirecek ve sabırla onun dönüşünü beklemeni kolaylaştıracaklardır…
Git kapısında otur ve hatırlatma şarkısı söyle, belki bir kez daha dinginleşecektir…

Onu küçük bir çocuğu gibi hilelerle, baştan çıkarma oyunlarıyla kandırma, bunlar  sadece onu ayartıp yok oluş ağına sürükler…
Kaousun ve nefretin mekanı olan bu yer ataları tarafından yapılan bütün savaşlardan daha korkunçtur..
Bu dişil enerji değildir, bu öç almadır
Bu eğilip bükülmüş çizgilerin zehiridir,
Asırlarca sömürülmüş olan, tecavüz edilen dünyanın zehiri.
Bu kadınlara bir güç vermez
Bu kadını erkeği hadım eden bir hale dönüştürür
Bu hepimizi öldürür…
Annesi onu ister öpüp kucaklamış olsun ister olmasın
Ona gerçek anneyi şimdi göster
Sarıl ona, nezaketine ve derinliklerine götür…dünyanın merkezine…
Onu yaraları için cezalandırma, senin ihtiyaçlarını ve kriterlerini karşılamadağı için, onun için tatlı ırmaklar gibi ağla
Gözyaşlarını döktüğünde onu eve getir…

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev
Onu çıplak ve özgür olabileceği kadar sev
Onu doğum ve ölümün döngüsüne bedenini açabilecek kadar sev
Ve bu fırsat için ona teşekkür et.

Birlikte öfkeli rüzgarlarda ve dingin ormanlarda dans ettiğinizde
Kırılabilecek kadar cesur ol, izin ver, varlığının yumuşak baş döndürücü yanlarını keşfetsin,
Bilsin ki seni kucaklaşıp sarabilir, koruyabilir
Kollarına  at kendini, seni tutacağından emin ol,
Bundan önce binlerce kez düşş olsan bile
Ona teslim olarak ona teslimiyeti öğret


Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev
Destekle onu, besle onu, ona izin ver, onu duy, kucakla, iyileştir onu.
Bunun karşılığında sen de beslenecek, desteklenecek ve korunacaksın
Güçlü kollar, net düşünceler, odaklanmış oklar tarafından
Çünkü eğer izin verirsen, o düşündeki adam olur…

ALINTIDIR

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, gerçekten sev.


large (2)mö
Senin ruhunu çağıran bir kadın bul, seni idare eden değil
Kontrol listeni bir kenara at, kulağını kalbine koy ve onu dinle…

Yaşayan her varlığın adını, dualarını, şarkılarını duy,
Her kanat çırpanın, telaş içinde yüzenlerin, yeraltındakilerin, sualtındakilerin, her yeşilin, çiçek açanın, henüz doğmamış olanın, ölmekte olanın…
Onların onlara hayat veren Bir’e hüzünlü övgülerini işit,
Eğer adını henüz duymadıysan, yeterince dinlememişsin demektir.
Eğer hala gözlerinde yaşlar yoksa, eğer hala onun ayaklarına eğilmemişsin, neredeyse onu kaybetmişsin demektir.

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, kendinin ötesinde sev. Arzunun ve mantığın ötesinde, senin gençlik, güzellik, ve çeşitlilik gibi bütün yapay özgürlük gündemlerinin ötesinde sev.
Bize çok sayıda seçenek verildi
Ama biz bir Ruhun ateşinin ortasında durup, oradan ışıyan gerçek özgürlükte aşka direnmeyi yakıp kül etmeyi unuttuk.
Bir tane tanrıça var
Ona bak onu gör.
Bak bakalım o mu baltayı başına vuracak olan.

Eğer değilse yürü, hemen…
Boşa zaman harcama.
Bil ki kararının onunla bir ilgisi yok.
Çünkü nihai olarak kim olduğu ile değil ne zaman teslimiyeti seçeğimizle ilgili..

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev.
Onu ölüm korkusunun ötesinde sev
Onu içindeki anne tarafından manipüle edilme korkunun ötesinde sev.
Ona onun için öleceğini söyle
Onunla birlikte yaşayabileceğini söyle.
Onunla birlikte ağaçlar dik ve onların büyümesini seyret.
Onun incinebilir güzelliğinde onun ne kadar güzel olduğunu söyle ve onun kahramanı ol.
Ona hatırlat, o senin adanman ve hayranlığınla o senin tanrıçan.

Dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev.
Bütün yüzleriyle, bütün mevsimlerde
O seni şifalandıracak senin şizofrenini
ikili zihnini, yarım kalbini
şizofreni ki senin ruhunla bedenini ayırır
Seni daima dışarıya bakar kılar, kendinden başka bir şeyi aramak için
                          Böylelikle yaşamı değerli kılmak için

Her zaman bir başka kadın olacak
Sonunda o parlak olan da eski mat olana dönüşecek
Ve sen yeniden huzursuz olacaksın
Arabalar gibi kadınlar değişik tokuş edilemez
Tanrıça, arzunun en son objesidir, satılamaz.


Erkeğin daha çok seçime ihtiyacı yok
Erkeğin ihtiyacı kadın, dişil, sabırlı, şefmatli, aramayan yapmayan, bir yerde nefes alan, köklere inen, birlikte yeryüzünü sarabileceğiniz kadar kuvvetli.

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, yalnızca bir kadını.

O kutsal bir kase gibi sev ve koru onu
Bütün insanlık için duyduğu terk edilme korkularını sev.
Onun yaraları sadece onun yaraları değil,
Onun bağımlılığı zayıflık değil
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan bir kadını sev
O sana inanana kadar sev. O zaman içgüdüleri, sanatı, sesi, vizyonları, tutkusu, vahşiliği ona tekrar döner
O aşkın gücüdür, bütün politik medya şeytanlarının yok etmeye ve değerini düşürmeye çalışğı aşkın gücüne sahiptir.

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan
Davalarını, silahlarını, iç savaşını bırak, öfkenden vazgeç, büyüklük sevdalarını aydınlanman için bırak…
Kutsal kase senin önünde duruyor…
Eğer onu kollarına alırsan bu yakınlıktan daha ötesini aramaktan vazgeç.
Ya huzur ve barış denilen şey bir kadının kalbiyle beraber tekrar hatırlanması gereken unutulmuş bir rüya ise?
Dünyayı değiştirmek istiyorsan bir kadını sev.
Gölgelerinin en derinliklerine kadar
Varlığının en yüksek noktalarına kadar
Onunla ilk karşılaşğın bahçeye git
Gökkuşağı ülkesinin kapısına
Birlikte tek bir ışık gibi yürüyerek
Dönüşü olmayan noktaya
Yeni bir yeryüzününün başlangıcına ve sonuna… 

ALINTI