Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

28 Kasım 2013 Perşembe

" KEŞKE " ....Aşkına aşkla yanıp teslim olsalardı ♥

    

Hayatı bir açıdan tereddüt ve şüpheler içinde geçen insanoğlu, çok defa kendini his, düşünce ve amelde bir yol ayırımında veya çatallaşan bir yolda bulur ve dolayısıyla acil bir seçim yapmak mecburiyeti duyar. Doğru ya da yanlış bir seçim yapıp yoluna devam ederse de, seçim ve davranışlarının rıza-i İlâhî’ye muvafık olup olmadığını, neticenin lehinde mi yoksa aleyhinde mi olacağını başlangıçta bilemeyebilir.
Doğru seçimlerin getirdiği hayır ve bereketlerin yanında, yanlış tercihlerin sebebiyet verdiği hatalar ve günahlar da vardır ki, bunların pek çoğu, kendi cinsinden tövbe ve istiğfar ile telafi edilmezse, nice gaileleri insanın başına açar ve onu çaresiz bırakır. Kader inancı çoğu kez yardıma koşar ve kul hatasından kaynaklanan üzüntü içinde, “Hayır ve bereket, Allah’ın takdir ettiği ve benim için seçtiği şeydedir.” der, teselli bulur. Fakat, iradenin hakkını verememe hüznüyle burkulduğu anlar olduğu gibi, beşeriyet muktezası olarak bazen de dudaklardan şu âh u vâh dökülür: "Keşke!.."
Keşke, bir temenni sözüdür.. .Hazreti Âdem (a.s.)’den  bize kadar dilden dile, gönülden gönüle dolaşıp duran ve bizden sonra da kıyamete hattâ öteki âleme kadar intikal edecek olan, belki sadece cennetliklerin cennetin kapısında çıkarıp atacakları fıtratımıza yerleşmiş bir sözdür.
“Keşke” demeyen yok gibidir.
- Kimisi çoğu zaman bir pişmanlığın akabinde “keşke” der inler.
- Bir başkası, henüz tahakkuk etmemiş olsa da gerçekleşmesini çok istediği şeyleri hatırlamakla telaffuz eder o hasret kelimesini.
- Bir diğeri, umduğunu bulamama, vaktini ve ömrünü değerlendirememe inkisarıyla dillendirir onu.
- Pek çokları, elindekilerle tatmin olmaz da daha iyi imkânlar, daha fazla dünyalık arzu ve isteğiyle refah, rahat ve lüks boyalı keşkeler seslendirir.
- Ve topyekün beşer, kıymetini bilemediği, elinden kaçırdığı nimetleri sonradan yâdeder; iç burukluklarını “keşke” hicranlarıyla mırıldanır.
Bu çeşit ifadelerin çoğu, İslâm nazarında, kaderi tenkit anlamı taşıyan ve hoş olmayan sözlerdir. Zira, istikbale irade ve sorumluluk açısından bakıp, gerekli plan ve programı yapmak gerekirken, maziyi kader yönüyle değerlendirmek uygundur. İstikbalde yolumuzu aydınlatmayacak, bizi sa’ye ve hayra sevketmeyecekse; geçmişle alâkalı her yakınma, kaderi tenkit, ef’âl-i İlâhiye’ye karışma ve haddi tecavüz manâsına gelir. Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) bir hadis-i şeriflerinde buyurmaktadır:
“Eğer başına bir iş gelirse, ‘Keşke şöyle yapsaydım; o zaman şöyle olurdu.’ deme. ‘Allah’ın takdiri böyleymiş; O dilediğini yaptı.’ de. Zira, ‘Keşke şöyle yapsaydım’ sözü, şeytanın vesvesesine yol açar.” (Müslim, Kader, 34)
İradenin hakkını veremeyişten, kadere ve takdir-i İlâhîye itimadın eksikliğinden kaynaklanan sızlanışların yanında bir de Allah’ın rızasını celbeden, muhasebe ve murakabe buudlu, yapılan hayrın az görülmesi ve küçümsenmesinin neticesi olan, tevazu renkli “keşke” vardır ki, o, insanı bütün bütün kazanç kuşağında dolaştırır. Bu tür bir pişmanlık ve onun seslendirilişi, günah ve hatalardan dolayı tövbe ve istiğfarda bulunma, hayatın hesabını tutarak fevtedilenleri telafiye azmetme, istikbalde aynı vartalara düşmeme gibi hususları ihtiva ettiğinden dolayı yümün ve bereket yüklüdür.
Nitekim, Allah Rasulü (sallalahu aleyhi ve sellem), Rabbinden gelen üns esintileriyle nazarlarını ötelere yönelttiği bir anda buyurur ki;
“Muhammed’in nefsi yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, ne kadar isterdim; keşke, Allah yolunda savaşsam ve öldürülsem. Sonra bana bir kere daha can nimeti bahşedilse ve yine cihadın hakkını versem, yine O’nun uğruna öldürülsem. Sonra yine savaşsam ve öldürülsem.” (Müslim, İmare, 103)
Efendimizin bu sözleri de bir temenni ifadesidir. Fakat, kaderi tenkit, haddi aşmak yahut Meşîet-i İlâhiye’ye karışmak değil, Allah yolunda bulunmanın ve O’nun uğrunda şehadet şerbetini içmenin güzelliğinin beyanıdır. Kazanma kuşağına ait bu temenniyi Allah Rasulü’nü rehber edinen hak erlerinin beyanlarında da görmek mümkündür. Onlar da sürekli “Daha yok mu?” ufkunu göstermiş; iyiliğe asla doymamış ve “bu kadarı çok az; daha, biraz daha” gibi himmet u gayret hislerini dile getirmişlerdir.
Bundan başka, Allah’a inkiyat ve teslimiyetin neticesi olarak, nefsi tenkit etme, benliği taşlama ve muhasebe şuuruyla gerilip hayır-hasenat adına yapılanı az görme duygusuyla iki büklüm olmanın işareti “keşke!”ler de vardır.
----
 Bundan başka, Allah’a inkiyat ve teslimiyetin neticesi olarak, nefsi tenkit etme, benliği taşlama ve muhasebe şuuruyla gerilip hayır-hasenat adına yapılanı az görme duygusuyla iki büklüm olmanın işareti “keşke!”ler de vardır.

 “Aşkın şarabından içem / Mecnûn olup dağa düşem / Sensin dün ü gün endişem / Bana Seni gerek Seni.” (Yunus Emre)



 “Veda eyler iken bakdı, dedi hasretle ol mehru / N’olaydı olmayaydı beynimizde ülfet evvelden” 



 “Zülfün görenlerin hep bahtı siyah olurmuş / Tek zülfünü göreydim bahtım siyah olaydı” 


 “Ateş-i aşkın hakikat pek tahammülsüz imiş / Olmayaydım kaşki sen bîvefaya aşina” 

 “Hakkımdaki tegâfülüne sabreder idim / Ağyara bâri etmemiş olsaydı iltifat.”