Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

23 Ekim 2015 Cuma

Aşk pazarında gamlar satılır.


Aşk pazarında gamlar satılır

Tarihimizde Rami Mehmet Paşa isminde bir devlet adamı vardır. Valiliklerde bulunmuş, üç kez reisülküttaplık, bir defa da sadrazamlık yapmıştır.



Yaklaşık on beş yıl süren Osmanlı-Avusturya savaşını sona erdirmek için Avusturya, Lehistan ve Venediklilerle yaptığımız Karlofça barışının (1699) baş delegesi olarak tarihe geçmiştir. Görüşmeleri iki buçuk ay süren bu anlaşma, malum olduğu gibi Osmanlı coğrafyasının yırtılması demek olup duraklama devrinden gerileme devrine geçişimizi de başlatmıştır. Rami Mehmet Paşa bu yırtılmanın en az hasarla gerçekleşmesine çaba sarf eden vicdan sahibi bir devlet adamı idi. Mısır valisi iken halkın şikâyeti ile Rodos'a sürülmüş ve burada vefat etmiştir. Halen Rodos Adası'nın Kumburnu'ndaki Türk şehitliğinde ebedi istirahatı sürmektedir.

Paşanın adını tarih kitaplarından başka şuara tezkireleri de sıkı sıkıya kaydederler. Çünkü devrinin ünlü şairlerinden biridir. Osmanlı devletinin en karışık ve entrikalı bir döneminde, İstanbul'da şair Urfalı Nabi tarafından yetiştirilmiş, onun himayesinde şiiri hazmetmiş ve yine onun açtığı hikmet yolunda güzel şiirler söylemiştir. İşte buyurun:

Bâzâr-ı beladır bu, gamdır satılan her gün

Alır anı bî-haddir, ammâ ki satar yoktur

Hemen hemen şöyle demek: "Bu (dünya) bir bela pazarıdır. Bu pazarda her gün satılıp duran ise yalnızca gamdır. Ne var ki bunun alıcısı sayısızdır ama bir satanı (onu başından atabilen) yoktur."

Bu beyti üç katmanda yorumlamak mümkündür.

Öncelikle pazarda alıcı çok olduğu halde satıcının görünmeyişi, evliyanın bela dolayısıyla Rabb'i tanıma silkine bir işarettir. Allah her zaman ve mekânda, her şey ve eşyada hazır ve nazırdır, varlığını bize kudretiyle ve madde aleminin suretleriyle gösterir, illa ki kulundan kendini (vuslat zamanına kadar) gizler. O halde, pazar kurulup işlemeye başladıktan sonra pazarcının kendini gizlemesinden müşteriye ne ziyan!?..

Beytin şöyle bir yorumu da akıllara gelmektedir: "Kalu: Bela" mükalemesinden (Soru: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Cevap: Elbette Rabbimizsin!) sonra insanoğlunun kaderi bela üzerine kurulmuş, belayı kendi istemiştir. Dolayısıyla herkes bu belanın alıcısı, yani Allah'ın takdiri dahilinde ve O'nun Rab oluşunu tasdik ile mükellefidir. Dünyada her belanın insana bir yaptırımı ve yansıması vardır. İş ki beladan rahmet devşirilebilsin, bela sayesinde yanlıştan dönülüp doğru yol bulunsun. Çünkü öyle belalar vardır ki bizim için sonunda nimete dönüşür, şerden hayır neş'et eder. Bu pazarda her gün gam satılsa ne gam!..

Beyit hakkında şöyle bir yorum da mümkündür: Yalnızca gamın satıldığı aşk pazarında müşteriler (âşıklar) daima gam satın alırlar da içlerinden hiç kimse sahip olduğu o gamı satmak istemez. Çünkü aşk, bir âşıkın en kadim ve vefalı dostudur. Kim sadık bir dosttan vazgeçmek ister ki?!.. Yüreğinde bir gam taşıyan âşık (ister sufiyane, ister beşeri aşkın gamı olsun), o gamdan güç alır, bir gün bitivermesinden korkar. Çünkü kalpteki gam devamlı sevgiliyi düşünmek demektir. Oysa bir âşık, sevgiliyi düşünmediği vakit nefessiz kalacaktır. Üstelik bu gamın sonunda mükafat da vardır: Vuslat!..

Sonunda vuslat olan bir gam ile içli dışlı yaşamak zevkten gayrı nedir ki?!..Üstelik gam, yabancı birinden değil, sevgilidendir. Sevgiliye ait olan her şey gibi değerlidir. Sevgiliden geldikten sonra gam üstüne gam, ancak nimet üstüne nimet, ihsan üstüne ihsan sayılır. Öyleyse aşk gamına çare bulmaya kalkışmak abestir. Böyle bir gamın çaresi, belki yine gam çekmek olabilir. Bu derde ilaç aranmaz, aransa bulunmaz, bulunursa âşık sevgiliden ayrı ölür, sevgiliden ayrı ölene ise âşık denilmez. Âşık, gönlü bir harabeye dönesiye kadar bu gama aşinalık gösterir. Çünkü aşk ile viran olmayınca abat olmak mümkün değildir. İşte buyurun, yine Rami Mehmet Paşa söylemiş:

Dil harâb-âbâd-ı âlemde aceb virânedir

Eksik olmaz derd ü gam gûyâ ki mihman-hânedir

Bu dahi neredeyse şöyle demeye gelir: "Gönlüm, dünya denen şu köhne şehirde bir viraneye döndü. Sanki bir misafirhanedir de, içinden hiç dert ve gam eksik olmuyor."

Gönlünü dert ile gam arasında her an nöbetleşe kiraya veren bir âşıkın gönül evi nasıl imar edilsin ki?!... İçinden hiç kiracısı çıkmayan evin tamiri elbette mümkün değildir. Üstelik bu dert ve gam, sanki birer külhanbeyidir de misafir oldukları eve avanelerini (keder, gözyaşı, bela, sıkıntı, hüzün, acı vb.) de toplayıp getirirler. Hane sahibinin gelene git demeye mecali de, niyeti de yoktur nasıl olsa!.. Dert ve gam katmerlenince âşık bundan şikâyet edecek değildir. Çünkü o, bir mümindir, "Belanın en şiddetlisi peygamberlere, sonra velilere isabet eder" hadis-i şerifini iyi bilir, geceleri uykusuz geçirerek kendi aşk belasının şiddetini arttırmaya çalışır. Yoksa neden "Elhamdülillah alâ külli hâl (Her hal için Allah'a şükürler olsun)!" denilmiş olsun ki!..


İskender Pala
i.pala@zaman.com.tr


0 yorum: