Pages

Subscribe:

CEVŞEN DUASI

B

15 Mayıs 2012 Salı

AŞK KALEME DEĞİNCE -XII






Boğucu bir sıcak var bugün İstanbul’ da. Asık yüzlü, bezgin insanlar umarsız doluşuyorlar otobüse. Bir elimde gazete, diğerinde kitabım, karışıyorum kalabalığa. Bunca kalabalığın ve keşmekeşin içinde insanın kendini yapayalnız hissetmesi bir lütuf mudur yoksa kahır mı ayırt etmekte zorlanıyorum doğrusu.


“Yalnızlık benim eski sevgilim” diye başlayan o şarkı geliyor hatırıma. Ama devamını hatırlamıyorum. Ezgisini de. Mıh gibi çakılıp kalıyor aklıma bu söz. Paslı bir çivi gibi tırmalıyor beynimi. Oysa yalnızlık benim eski değil, eskimeyen sevgilim. 

Methiye mi düzmeliyim, yoksa ağıt mı yakmalıyım bu sevgiliye bilmiyorum. Bildiğim tek şey, yalnızlığın beni asla yalnız bırakmadığı. Bugünlerde daha yoğun hissediyorum bu duyguyu. 

Yaşlanıyor muyum ne?

Önceleri bir yaz yağmuru gibi gelir geçerdi. Şöyle bir ıslatırdı yüreğimi.  İki türkünün sonunda yalnızlık, buruk bir gülümseme olurdu dudaklarımda. Sonrası bahar, sonrası vuslat.

Şimdi ise tipi, boran, kara kış. Yakamdan tutan bir kanlı sanki. Nefesi ensemde, ayak sesleri kulağımda, ne kaçabiliyorum ondan, ne saklanabiliyorum. Gündüzleri o kadar dokunmuyor, yakmıyor canımı. İş, güç, koşturmaca derken unutuyorum bazen onu. 

Ama şehrin üzerine karanlık saçlarını serdiğinde gece, yüreğime hançer olup batmıyor mu zalim? Yüreğimi parçalıyor. Ben buradayım diyor adeta. Onunla yaşamayı, onu sevmeyi, onunla yarenlik etmeyi öğrenmeliyim.

Öyle ya. Üryan geldiğimiz bu dünyadan, yine üryan göçmeyecek miyiz? 

Düşüncelerin anaforunda erirken zihnim, sanki zaman duruyor, her şey duruyor. Bir ben varım kainatta, bir de gökçek yalnızlığım. 

Kitap okumak gelmiyor bugün içimden. Yüzüne bile bakmıyorum elimde taşıdığım kitabın. Gazeteye öylesine bir göz gezdiriyorum. Sıkılıyorum. Tarifsiz bir sıkıntı var içimde. Ağız dolusu kahkahaları ile şu yeni yetmeleri saymazsak, gülümseyen tek bir kişi bile yok koca otobüsün içinde. 

Başında kasketi, çökmüş avurtları, kurak Anadolu toprakları gibi çizgi çizgi alnı ile dikkatimi çekiyor bir ihtiyar. Dudakları kıpırdıyor belirsiz. Hüznü yüzünden okunuyor. Konuşmak istiyorum gidip. Ama ne bende soracak derman, ne onda cevaplayacak mecal var. Gam yükünün kervanı, bu yüreklere de uğramış belli. 

Bazen bunca şeyi bir anda nasıl düşünebildiğime şaşıyorum. Artık o demdeyim. Dolmuşum, taşıyorum. Canım cendereye giriyor sanki. İlk durakta atıyorum kendimi dışarı. Ne geldiğim yerin, ne gittiğim yönün bir önemi var. Yürüyorum koşarcasına.

Tersine akan bir nehir gibi tüm insanlar üstüme geliyor sanki. Üstadın o ölümsüz dizeleri şaklıyor zihnimde:

“ HAYKIRSAM KOLLARIMI MAKAS GİBİ AÇARAK
DURUN KALABALIKLAR BU CADDE ÇIKMAZ SOKAK “

Adımlarım sıklaşıyor. Ve yürüdükçe dökülüyor sözcükler pervasız. Yalnızlığımı seviyorum. Çünkü, beşikten mezara, beni tek yalnız bırakmayan o.. Gökçek yalnızlığım…


Korkum sensizlik değil gayrı
Artık gecelere
Yokluğunu çakmıyorum
Özleminle yüreğimi
Tutuşturup yakmıyorum
Şimdi korkum bensizlik 
Ay can
Gamla yoğrulmuş gönlüme
Yalnızlığım yârmış…
Her özgürlüğün içinde
Bir tutsaklık varmış
Şimdi ellerim semada
Dilim duada
Yüreğim sevdalılara tûrab
Ben beni bıraktığım zaman
Sen beni bırakma Ya Rab…